“Hoşgörü/Mevlana” Konulu Etkinlik

10382

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI’NIN, 31 MAYIS 2011 TARİHİNDE DÜZENLENEN “HOŞGÖRÜ/MEVLANA” KONULU ETKİNLİKTE YAPTIĞI AÇIŞ KONUŞMASI

Değerli Konuklar,

Sevgili Meslektaşlarım,

Sizleri Türkiye Barolar Birliği adına, Yönetim Kurulu Üyesi arkadaşlarım adına, kendi adıma sevgi ve saygı ile selamlıyorum.

Konuşmaya değil, hikmet sahibi, Yüce Mevlana’yı konuşturmaya, Mevlana’dan ödünç aldığım fikirleri sunmaya, bu fikirlerle Mevlana’nın felsefesini sizlere tanıtmaya geldim.
     
Hikmet sahiplerinden biri şöyle anlattı: Kırda bir karga ile leyleğin birlikte koşup uçtuklarını gördüm. Hayret ettim ve aralarındaki ortak özellik nedir diye merakla onları izledim. Sonra yanlarına yaklaşınca gördüm ki ikisi de topal.”

Bugün burada toplanan bizlerin ortak özelliğini anlatmak için sözlerime Mevlana'nın bu küçük hikayesiyle başladım. Bugün burada toplanan bizlerin ortak özelliği nedir sorusunun yanıtını yine Mevlana veriyor:  “Akıl, aşk ve can. Bu üçü üçgendir. Her derde çare, her yaraya merhemdir.

Akıl, kimi kör inançların veya insanın yolunu şaşırtan ön yargıların değil, işe yaramaz kimi gelenek ve adetlerin hiç değil, sadece ve sadece yaşanan deneyimlerin yol göstericisi ve değerlendiricisidir. Eğer deneyimlerimiz aynı zamanda bilgimiz ve fikirlerimiz ise, ki öyledir, akıl da bunun rehberidir. Onun için MevlanaFikir ona derler ki bir yol açsın/Yol ona derler ki bir gerçeğe ulaşsın” der. Zira aklımız özgürlüğümüzdür, özgür irademizdir, bizim düşünme ve bilme aracımızdır. Kısaca akıl bizi hizaya sokan, yontan, adam eden yetidir. Öyle olduğu için Mevlana şöyle der: “İnsan akılla adam olur; Saçı sakalı ağarmakla değil! O talihe, o devlete ümit kılı sığmaz; O devlet, umutla, ricayla bulunmaz. Akıllı kişi dünyanın gamını yemez, nimetini yer. Bilgisizler ise pişmanlık içinde bundan mahrum kalırlar.”    

Değerli Konuklar,

Mevlana’nın deyişiyle “akıl ona derler ki, bir yol açsın. Yol ona derler ki; Allah’a varsın.” O yol bizi iyiye, doğruya, güzele götüren yoldur. O yol dinsel anlamda samimi inanmışlıkla aydınlanan, sıkıntı içindeyken dahi neşeli olma hali olan tasavvuftan beslenen, insanın kendi içsel zenginliğiyle güzelleşen Tanrısal Aşk’a giden yoldur. Nasıl dünyevi aşk iki yalnızlığın değiş tokuşu, hayatın ve kişisel varoluşun hissedilmesi ise, Tanrısal Aşk da yalnızlığımızın sığınağı, korunağı, dayanağı; bilmekten, bulmaktan ve olmaktan oluşan insan hayatının son aşamasıdır. Mevlana’nın dizeleriyle aşk: “Anam aşk, babam aşk/Peygamberim aşk, Allah’ım aşk/Ben bir aşk çocuğuyum/Bu aleme aşkı ve sevgiyi söylemeye geldim.

Akılla, aşkla birlikte her derde çare, her yaraya merhem olan “can” kimdir? Can’dan maksat insandır. Yani bizleriz. “Çok insan gördüm, üzerinde elbisesi yok; çok elbise gördüm, içinde insan yok” diyor Mevlana. Yani can üzerinde elbisesi olmayan, üzerinde elbisesi olup da içinde insan olmayan bizleriz. “Çıplak geldik; giyindik, soyunduk, gidiyoruz.” Gitmeden önce ne mi yapalım? “Canında bir can var, o canı ara/Beden dağında bir mücevher var/O mücevherin madenini ara/ A yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara/Ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara” diyor Mevlana. O halde marifet “insan olarak doğmak değil, insan olarak ölmesini bilmektir.”   

Değerli Konuklar,

İtalyan yazar Giovani Papini’nin “Gog” isimli kitabında hayatını anlattığı  “Gog” Karun kadar zengin bir adamdır. En büyük hobisi ve merakı yeni ve farklı kuramları yaratan ve geliştiren bilge insanlarla konuşmaktır. Neredeyse bütün servetini bu hobisine ve merakına tahsis etmiştir. Gog’un en fazla ilgisini çeken kuramlardan birisi “görecelik kuramı”dır. Bu kuramı öğrenmek için büyük bir servet ödeyerek Einstein ile görüşmeye gider. Kendisinin felsefeden, bilimden, fizikten, kimyadan anlamadığını, binlerce yıllık insan düşüncesinin vardığı en son nokta olan görecelik kuramını öğrenmek istediğini, Einstein’dan bu kuramı anlayabileceği bir dille anlatmasını talep eder. Biraz düşündükten sonra EinsteinBakın” der. “Bizim bulduğumuz gerçek sizin anlayacağınız dille şudur; Bir şey kıpırdıyordu.” Bu yanıt karşısında binlerce dolar ödediği için kazık yediğini düşünen Gog, binlerce yıllık insan düşüncesinin vardığı en son noktanın “bir şey kıpırdıyordu”dan ibaret olmasına şaşarak Einstein’ın yanından ayrılır.

Değerli Konuklar,

Yaşamın kendisi olsun, içerisinde küçücük bir nokta, bir virgül bile olmadığımız kainat olsun, onun bir parçası olan doğa olsun, doğadaki her türden madde olsun hemen her şey sürekli bir akış, bir kıpırdanma, bir yenilenme halindedir. Einstein’ın özlü ifadesiyle kainattaki her şey: “bir şey kıpırdıyordu”dan ibarettir. Bunun bilincinde ve farkında olduğu için “Aynı ırmakta iki kere yıkanılmaz” diyor Anadolulu Heraklit. Daha doğudan Budha şöyle sesleniyor: “Her merhaba yeni bir vedanın başlangıcıdır. Hayatta hiçbir şey kalıcı değildir.” Çok daha sonra değişimin felsefesini yapan Marksdeğişmeyen tek şey değişimdir” diyor. Ve yine çağlar ötesini aydınlatan bir ses, bir ışık olan, “bir şey kıpırdıyordu”nun bilincinde ve farkında bulunan Mevlana şöyle sesleniyor insanlığa; “Şu; hem var, hem yok olan dünyadan/Azar azar yoklar gittiler, varlar geliyorlar/Eski mallar satanların nöbeti geçti/Biz yeni şeyler satıyoruz/Bu pazar bizim pazarımız.” 

Evet! Eski mallar satanların; yani anlamak değil, sarsılmak isteyenlerin,  aklı başında, kırmayan, dökmeyen, kimseyi yaftalamayan analizler yapmayı beceremeyenlerin, siyasetin özünü oluşturan eleştirel düşünmekten değil, içi boş beylik kimi laflardan hoşlananların, ucuz polemiklerin, fast food tarzı fast düşüncelerin,vurdu mu ses getiren açıklamaların, elini masaya vuranların, kimi manifestoların, kodu mu oturtan bildirilerin, aşama aşama, sindire sindire, içselleştire içselleştire değişmeyi, değiştirmeyi ve halkın oyuyla iktidara gelmeyi değil, yakıp yıkarak darbe yapılmasını isteyenlerin, dünyada ve Türkiye’de yaşanan değişimlerin hemen hiçbirisinin farkında olmadıkları için  yıllardır hep aynı şarkıyı, aynı ezberi tekrarlayanların devri bitti. Artık yeni şeyler satanların, Mevlana’nın dizeleriyle: “Her gün bir yerden göçmek ne iyi/Her gün bir yere konmak ne güzel/Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş/Dünle beraber gitti cancağızım/Ne kadar söz varsa düne ait/Şimdi yeni şeyler söylemek lazım” diyenlerin devri başladı.

Onun için artık Mevlana’nın dediği gibi olmak gerekir, yani:

Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol-mak 
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol-mak
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol-mak
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol-mak,
Tevazu ve alçak gönüllükte toprak gibi ol-mak
Hoşgörülükte deniz gibi ol-mak,
Ya olduğun gibi, ya göründüğün gibi ol-mak

gerekir.   

Değerli Konuklar,

Dinle bu neyi nasıl şikayet ediyor/Ayrılıklardan hikaye ediyor/Hamlar olgunların halinden anlamaz/O halde sözü kısa kesmek gerekir” diyor Mevlana. Ben de öyle yapıyorum ve sözü; bu etkinliği düzenleyen değerli sanat insanı Sayın İpek Böler’e, bizi Sayın Böler ile buluşturan sevgili meslektaşlarım Mine Şendan ve Fatma Aliye Van Het Hof’a ve bize bu akşam Yüce Mevlana’yı bütün lezzetiyle sunacak olan sanatçı dostlarımıza teşekkür ederek kesiyorum.    
 
Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür eder, sizleri bir kez daha sevgi ve saygı ile selamlarım. 

Av.V.Ahsen Coşar  
Türkiye Barolar Birliği Başkanı