İstanbul Barosu Olağanüstü Genel Kurulu’nda TBB, Barolar ve Avukatlardan Tarihi Duruş Sağkan: Bı̇z Susarsak Adalet Susar

2988

İstanbul Barosu Olağanüstü Genel Kurulu, 23 Şubat 2025 tarihinde Haliç Kongre Merkezi’nde; Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı, Yönetim Kurulu üyeleri, Disiplin Kurulu Başkanı, Baro Başkanları, avukatlar, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası avukat örgütlerinin temsilcilerinin katılımıyla toplandı.

Haklarında görevden alınmaları talebiyle açılan dava üzerine olağanüstü kurultaya gitme kararı alan İstanbul Barosu Başkanı Av. İbrahim Kaboğlu ve Yönetim Kurulu’na TBB, Barolar ve avukatlar tarihi bir dayanışmayla destek verdi.

Kongrede bir konuşma yapan TBB Başkanı Sağkan, “Bölünmeyiz, parçalanmayız. Söz konusu demokrasi ise, haksa, adaletse, hukukun üstünlüğü ise hiçbir şekilde ayrışmaksızın bir aradayız, bütünüz demek için buradayız” şeklinde konuştu.

“Biz hiç değişmedik; çünkü gücün değil hakkaniyetin yanındayız, dün neredeysek bugün de oradayız” diyen Sağkan, “Bulunduğumuz yer Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimleri, Cumhuriyetin kurucu değerleridir. Bulunduğumuz yer laik, sosyal hukuk devleti ve insan hakları temelinde yükselen demokrasinin yanı başıdır. Bulunduğumuz yer haksızlık kimden gelirse gelsin ve kime dönük olursa olsun hiçbir ayrım gözetmeksizin mağdurun yanıdır, hakkın, hukukun ve adaletin yanıdır, insan onurunun yanıdır” ifadelerini kullandı.

Sağkan, avukatlık mesleğinin, aynı zamanda bir hukuk devrimi olan Cumhuriyet fikrinin taşıyıcı unsurlarından biri olduğunu hatırlattığı konuşmasında, “Baroların bağımsızlığı, mahkemelerin bağımsızlığı kadar önemlidir. İstanbul Barosu yönetimine yönelik müdahale, yurttaşların hak ve özgürlüklerine yönelik bir müdahaledir. 147 yıllık geleneğiyle İstanbul Barosu, Cumhuriyetin kurucu değerlerinin teminatı, mütemmim cüzüdür” dedi. 

“Eğilmeyiz, bükülmeyiz. Çünkü gücümüzü erkten değil haktan, halktan ve hukuktan alırız” şeklinde konuşan Sağkan; sözlerini “Hak bildiğimizi söylemekten asla vazgeçmeyiz. Çünkü biliyoruz ki, biz susarsak, savunma susarsa adalet susar. Adaletin sustuğu bir yerde de ne demokrasi ne düzen ne de kalkınma olur. Tam da bu yüzden, ülkemizin bugünü ve geleceği için bizim susma hakkımız yok! O nedenle tarihi sorumluluğumuzu yerine getiriyor, İstanbul Barosunu ve Genel Kurulunun iradesini savunuyoruz” diyerek tamamladı.

VİDEOYU GÖRÜNTÜLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

TBB Başkanı Av. R. Erinç Sağkan’ın konuşmasının tamamı şöyle:

İSTANBUL BAROSU GELENEĞİ CUMHURİYETİN KURUCU DEĞERLERİNİN MÜTEMMİM CÜZÜDÜR

Sayın Divan,
İstanbul Barosu’nun değerli Başkanı, önceki dönem başkanlarım, farklı illerden gelen ya da hava muhalefeti nedeniyle gelemese de yüreği bizlerle olan değerli Baro Başkanlarım, Yönetim Kurulu Üyeleri, Genel Kurulu oluşturan İstanbul Barosu mensubu kıymetli meslektaşlarım,

Ülkenin dört bir yanından adaleti, hukuku, hak ve özgürlükleri, İstanbul Barosunun iradesini savunmak için koşarak gelen, aynı mesleği yapmaktan aynı cübbeyi giymekten gurur duyduğum, bu ülkede hukukun ve adaletin yıkılmaz kalesi olan avukatlar, hak savunucusu meslektaşlarım, yurt dışından destek için gelen sayın konuklar, siyaset kurumunun ve sivil toplumun kıymetli temsilcileri, değerli basın mensupları…

Sizleri Türkiye Barolar Birliği adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bizlere bu mücadele ruhunu miras bırakan yitirdiğimiz tüm adalet savaşçısı meslektaşlarımızı, üstadlarımızı saygıyla anarak başlamak istiyorum.

17.03.2013 bundan tam 12 sene önce yine burada tarihi bir genel kurul yapılmıştı. Ben de yine sizlerle birlikte bu salonda yer alıyordum. Öncelikle 12 yıl önce de bugün de dünya görüşü, siyasi görüşü ne olursa olsun burada İstanbul Barosu Genel Kurulu’nun iradesine sahip çıkan tüm meslektaşlarıma selam olsun, hepinize şükranlarımı sunuyorum.

13 sene önce de hukukun üstünlüğünü, insan haklarını korumak ve savunmak için buradaydık, bugün de buradayız.

Yargı bağımsızlığını savunmak için buradaydık, bugün de buradayız.

Anayasal düzeni korumak, Cumhuriyet hukukuna sahip çıkmak, adaleti savunmak için buradaydık, bugün de buradayız.

Demokrasiyi savunmak için buradaydık,

Bugün de 20 Ekim 2024 tarihinde İstanbul Barosu Başkanını ve Yönetim Kurulunu seçmek üzere iradesini ortaya koyan İstanbul Barosu avukatlarının iradesini savunmak için buradayız.

“Bölünmeyiz, parçalanmayız” söz konusu demokrasi ise, haksa, adaletse, hukukun üstünlüğü ise hiçbir şekilde ayrışmaksızın bir aradayız, bütünüz demek için buradayız!
Değerli meslektaşlarım,

Biz hiç değişmedik; çünkü gücün değil hakkaniyetin yanındayız, dün neredeysek bugün de oradayız.

Bulunduğumuz yer Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimleri, Cumhuriyetin kurucu değerleridir.

Bulunduğumuz yer laik, sosyal hukuk devleti ve insan hakları temelinde yükselen demokrasinin yanı başıdır.

Bulunduğumuz yer haksızlık kimden gelirse gelsin ve kime dönük olursa olsun hiçbir ayrım gözetmeksizin mağdurun yanıdır, hakkın, hukukun ve adaletin yanıdır, insan onurunun yanıdır.

Peki şimdi, hem de tam bugün şunu sormak gerekmez mi; 13 sene önce İstanbul Barosu Başkanını ve yönetim kurulu üyelerini adil yargılanma hakkı ve onun ayrılmaz parçası olan savunma hakkını savunurken mahkeme salonundan çıkartmaya çalışan ve haklarında suç duyurusunda bulunanlar bugün neredeler? O gün mesleğin onurunu savunan İstanbul Barosu Başkanı Ümit Hoca alnı ak, başı dimdik burada, dönemin başkan yardımcısı, sonraki Başkan Durakoğlu burada, yargılanan tüm YK burada.

Değerli Meslektaşlarım,

Bugün büyük, tarihî bir sorumluluğu yerine getirmek için buradayız!

İstanbul Barosu Genel Kurulu iradesiyle seçilen Baro Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri görevden alınmak isteniyor. Peki gerekçesi ne? Av. Kanunu 77. Madde, yani amaçları dışında faaliyet göstermek. Tabii ki sizlere baroların kamu kurumu nitelikleri ya da mevzuat gereği görev ve sorumlulukları, Avukatlık Kanunu 76. 95. ve 110. Maddelerinden bahsetmeyeceğim. Ancak mesleki görevleri ile birlikte bu görevlerden ayrı düşünülemeyecek olan hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını ve insan haklarını korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak görevlerinin neden mevzuatla barolara verildiğinin altını belli ki bir kez daha çizmek gerekiyor.

Avukatlık mesleği, aynı zamanda bir hukuk devrimi olan Cumhuriyet fikrinin taşıyıcı unsurlarından biridir. Bir kurtuluş hareketi olarak başlayan Türk Devriminin, çağdaş uygarlık amacını benimsenmesiyle birlikte temeli hukuk devrimi olmuştur. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk hukukçuların yetiştirileceği Ankara Hukuk Mektebi’nin yani bugünkü Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin açılışında bu durumu “Yıllardan beri devam eden Türk inkılâbı, varlığını ve düşüncelerini, sosyal hayatının kaynağı olan yeni hukuki kuralları belirlemek ve doğrulamak çaresine bağlamıştır” demek suretiyle ifade eder.
İşte avukatlar “Türk inkılâbı”nın sarıldığı bu “çare” içerisinde en önemli işleve sahiptir. Bu işlevsel nitelik, avukatları ve meslek örgütleri olan Baroları kamusal niteliklerine daha fazla yaklaştırmaktadır.

Barolara hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını korumak konusunda verilen görev şüphesiz ki, sav-savunma-karar unsurlarından oluşan yargı sisteminde bağımsız savunmayı temsil eden avukatların meslek örgütlerine, hukuk devleti düzeninin korunması konusunda etkin bir role sahip olması amacıyla verilmiştir. Dolayısıyla Barolara tanınan bu görev ve yetki dar yorumlanamaz. Bu kapsamda görev yapan barolara dönük hukuka aykırı müdahaleler doğrudan hukuk devletine, vatandaşların özgürlüklerine ve hak arama hürriyetlerine yapılmıştır.

İstanbul Barosu Başkanlığını 1964-1972 yılları arasında sürdüren, avukatlık mesleğine yönelik saldırılar karşısında hiçbir zaman geri adım atmayan merhum üstadımız Ferruh Dereli, 9 Ağustos 1969 tarihinde Türkiye Barolar Birliğinin kuruluşunda yaptığı konuşmada insan hak ve özgürlükleri yönünden objektif ve bağımsız bir hukuk sisteminin büyük önem arz ettiğini, bu sistemin ancak bağımsız barolarla mümkün olacağını ifade etmiştir. Avukatların tarih boyunca insan hak ve özgürlüklerini, bilim, kanun ve baroların verdiği inanç ve güçle savunduğunun altını çizmiş, avukatların ve baroların bağımsız bir düzen içinde bulunmadığı yerlerde, gerçek adaletin sağlanamayacağını, baroların bağımsızlığının mahkemelerin bağımsızlığı kadar önemli olduğunu dile getirmiştir.
56 yıl sonra aynı şeyleri söylemek durumundayız: Avukatların ve Baroların bağımsız bir düzen içinde bulunmadığı yerlerde, gerçek adalet sağlanamaz; Baroların bağımsızlığı, mahkemelerin bağımsızlığı kadar önemlidir. İstanbul Barosu yönetimine yönelik müdahale, yurttaşların hak ve özgürlüklerine yönelik bir müdahaledir.

147 yıllık geleneğiyle İstanbul Barosu, Cumhuriyetin kurucu değerlerinin teminatı, mütemmim cüzüdür.

Değerli Meslektaşlarım,

Siyasi tarihimizde hukuk devleti ilkesinden uzaklaşıldığı ve yargının araçsallaştırıldığı dönemler hiç de azımsanamaz.
İşte ülkenin en karanlık günlerinde, darbe dönemlerinde dahi; hukuku, yargıyı, demokrasiyi ayaklar altına almak isteyenlere karşı, kimse yokken, biz vardık!

İnsan hakları ihlal edilirken, kimse sesini çıkaramazken, mağdurun kimliğine bakmaksızın, tehdidin büyüklüğüne aldırmaksızın, biz vardık!

Ormanlar, zeytinlikler talan edilirken, kendilerini ülkemizin geleceği için siper eden köylülerin, çevre hakkı savunucularının yanında biz vardık!

İş cinayetlerinde katledilenlerin hak mücadelesinde biz vardık!

Çocuk istismarına, Kadın cinayetlerine dur demek için biz vardık!

Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmasını sağlamak için biz vardık!

Anayasa Mahkemesi Üyeleri hedef gösterildiğinde de karşısında biz vardık!

Yurttaşların özgür iradeleriyle seçtikleri belediye başkanlarına davalar açılırken, görevden almalar yaşanırken, hukuksuzluğun karşısında demokrasinin yanında biz vardık!

Gazeteciler gözaltına alınırken, tutuklanırken, ifade özgürlüklerini ve kamuoyunun haber alma hakkını savunmak için biz vardık!

Uluslararası kamuoyunun; on binlerce çocuğun, kadının, sivilin yaşamını kaybettiği ve kaybetmeye de devam ettiği Gazze’de insanlığa karşı sistematik olarak işlenen suça seyirci kaldığı yerde susmayan, biz vardık!

İşte tüm bunlar için de her dönemde hedeftik; dört ayaklı minarenin başında tarihi ve kültürel değerleri savunurken Diyarbakır’da Tahir Elçi, Gümüşhane’de Ali Günday’dık. Ruhları şad olsun!

Şimdi hukuksuz, mesnetsiz suç duyurularıyla, cunta döneminde dahi işletilmemiş görevden alma hükümleri ile cübbemizi iliklememiz isteniyor ya da bekleniyor ise şunu tekrar ifade edelim;

İktidarların sağladığı güce tapmayız, zulme ve baskıya boyun eğmeyiz, biat etmeyiz. Eğilmeyiz, bükülmeyiz, çünkü gücümüzü erkten değil haktan, halktan ve hukuktan alırız. Hak bildiğimizi söylemekten asla vazgeçmeyiz. Çünkü biliyoruz ki, biz susarsak, savunma susarsa adalet susar. Adaletin sustuğu bir yerde de ne demokrasi, ne düzen ne de kalkınma olur.

Tam da bu yüzden, ülkemizin bugünü ve geleceği için bizim susma hakkımız yok! O nedenle tarihi sorumluluğumuzu yerine getiriyor, İstanbul Barosunu ve Genel Kurulunun iradesini savunuyoruz. Her zaman yaptığımız ve yapmaya devam edeceğimiz gibi…

Saygılarımla.


Haber ile ilgili Görseller

Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle