Açış Konuşması

14119

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI”NIN 05 NİSAN 2011 AVUKATLAR GÜNÜ NEDENİYLE DÜZENLENEN “AVRUPA BİRLİĞİ’NİN AVUKATLIK MESLEĞİ İLE İLGİLİ DİREKTİFLERİ” VE “AVUKATLIK MESLEĞİNDE REKLAM, REKABET VE SINIRLARI” KONULU 1.ULUSLARARASI AVUKATLIK HUKUKU KONFERANSI’NIN AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA

 

Sayın Ankara Cumhuriyet Başsavcısı,

Ankara Barosu’nun Sayın Başkanı,

Ağrı Barosu’nun Sayın Başkanı,

Sevgili Meslektaşlarım,

Değerli Konuklar,

Türkiye Barolar Birliği adına, yönetim kurulu üyesi arkadaşlarım adına, kendi adıma hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyor, tüm meslektaşlarımın “Avukatlar Günü”nü kutluyorum.

Özgürlüğün bin tılsımı vardır göstereceği/Halinden memnun kölelerin asla bilemeyeceği.

Sözlerime William Cowper’ın bu dizesiyle ve özgürlüğü referans alarak başlamamın nedeni, özgürlük kavramı ile avukatlık/savunma mesleği arasındaki yakın dostluğa vurgu yapmak içindir.

Siyasi bir kavram olan, çoğu zaman ve pek çoğumuz tarafından duygusal cazibesiyle karıştırılarak kullanılan özgürlük, açıklanması gerçekten güç bir kavramdır. 

Eşitlikçi liberal felsefeciler, bireysel özgürlükleri çok fazla önemli ve değerli bulurken, iktisadi özgürlükler söz konusu olduğunda o kadar cömert davranmazlar.

Özgürlük kavramına daha bağımsız yaklaşan kimi çağdaş siyaset felsefecileri, benlik, rasyonalite anlayışları, ahlak sistemleri, siyasal tercihler, farklı hayat tarzları arasında ayrım yapmaksızın, özgürlüğü sadece kavram olarak ele alıp açıklarlar.

Marx’ın geliştirdiği felsefe bağlamında özgürlük, edinilmiş haklar toplamı olmayıp, bir süreçtir. Özgürlüğü insani faaliyetin evrenselliği olarak tanımlayan Marx’a göre, insan, kendisini aşan, kendi sınırlarını sürekli olarak genişleten yaratıcı bir varlıktır. Onun için Alman İdeolojisi’nde Marx, özgürlüğü ‘tüm yönlerde yeteneklerini geliştirme olanağına sahip olma’ olarak tanımlar, Komünist Manifesto’da ise ‘herkesin özgür bir biçimde gelişmesi’ gerektiğine vurgu yapar.      

Sade insanlar olarak, felsefi tartışma ve tanımlamaların dışında kalan bizler,  özgürlüğü, toplumsal ilişkilerimizde ortaya çıkan kimi sınırlamalar bağlamında düşünür ve o nedenle gündelik konuşmalarımızda, özgürlüğü, sınırlamaların ya da engellerin olmaması olarak anlar ve tanımlarız.

Ama gerçek öyle değildir. Jean - Jacques Rousseau’nun, ‘İnsan özgür doğdu, ama etrafında zincirler vardı’ derken kast ettiği gibi, özgürlüklerimizle ilgili sınırlamalar vardır ve de bu sınırlamalar çok çeşitlidir.

Ne var ki, çağdaş siyaset felsefecisi Norman P. Barry’nin yaklaşımıyla, özgürlükle ilgili her türlü önerme belirli yasakları ve sınırlamaları göstermedikçe ciddi olarak eksiktir. Aynı biçimde, siyasi düşünce bağlamında, sadece özgürlüğü, özgür bir toplumu talep edenler, hangi sınırlamaların kaldırılmasının gerekli olduğunu ortaya koymadıkça tutarlı davranıyor sayılamazlar.

Bu genel açıklamalar çerçevesinde, “savunmanın özgürlüğü”nü ele alırsak, sanırım şunları söylemek gerekir; temel bir insan hakkı olan savunma, evrensel, tarihsel ve hukuksal bir perspektif içinde değerlendirildiğinde elbette özgür olmalıdır. Buradaki özgürlük, hiç kuşku yok ki bir şeyden özgürlük/freedom from olarak tanımlanan ve müdahaleden hoşlanmayan negatif özgürlüktür.

Avukatlık Yasası’nın 1.maddesi anlamında ‘yargının kurucu unsuru olan avukat, bağımsız savunmayı temsil eder.’ Kanımca bu maddede vurgulanan ‘bağımsızlık’ kavramı, bağımsız veya özerklik olarak özgürlüğü içerir.   

İngiliz siyaset bilimcisi Norman P. Barry’nin, ‘Modern Siyaset Teorisi’ isimli kitabında referans aldığı eleştiricilere göre, negatif özgürlük, ancak değerli bir şeye katkı sağladığı sürece önemlidir ve bu değer de özerkliktir. Özerklik olarak özgürlük, bir kimseye açık olan seçeneklerin genişliğine ve çeşitli amaçların gerçekleştirilmesi için zorunlu olan koşullara işaret ettiği için, o, sınırlamanın yokluğu anlamındaki özgürlükten daha fazla bir şeydir. Özerklik olarak özgürlük, en aşırı pozitif özgürlük teorilerinde olduğu gibi, bireyse/subjektif tercihin devlet tarafından tamamen yok edilmesini gerektirmez, fakat soyut tercihleri gerçek fırsatlara dönüştürecek geniş kolaylıklar sunan kurumları talep eder.      

Sevgili Meslektaşlarım,

On iki ülkenin baro temsilcilerinin 28.10.1988 tarihinde Strazburg’da yaptıkları toplantıda oybirliği ile kabul ettikleri Avrupa Birliği Barolar Konseyi Meslek Kurulları ile yine Avrupa Birliği Bakanlar Komitesinin Avukatların Özgürlüğü Metni, Sekizinci Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından kabul edilen ve Havana Kurulları olarak da bilinen Avukatların İşlevlerine İlişkin Temel İlkeler çerçevesinde; “hukuka saygı ilkesi üzerine kurulmuş bir toplumda önemli bir role sahip olan Avukatın görevi, yasanın çizdiği sınırlar içinde sadece vekalet görevini özenle yerine getirmekle sınırlı olmayıp, hem adalete ve hem de hak ve özgürlüklerini savunmakla yükümlü olduğu yargılamaya tabi kişiler için vazgeçilmez değerdedir.

Yargının kurucu unsuru ve vazgeçilmez değerde olduğu için az yukarıda yollamada bulunulan ve ülkemizin de taraf olduğu Avukatların İşlevlerine İlişkin Temel İlkeler’in/Havana Kuralları’nın 16/a-c maddesi hükmüne göre, hükümetler avukatların; “hiçbir baskı, engelleme, taciz veya yolsuz müdahaleyle karşılaşmadan her türlü mesleki faaliyeti yerine getirmelerini, kabul görmüş meslek ahlak kurallarına, görevlerine, standartlarına uygun faaliyette bulundukları için kovuşturma veya idari, ekonomik veya başka bir yaptırımla sıkıntı çekmemelerini ve tehditle karşılaşmamalarını sağlamakla yükümlüdürler.

Yine Havana Kuralları’nın 21.maddesi hükmüne göre; “ellerinde veya denetimleri altında bulunan gerekli bilgileri, dosyaları ve belgeleri, avukatların müvekkillerine etkili bir hukuki yardım verebilmelerini sağlayacak yeterli bir sürede ulaşmalarını temin etmek, kamu makamlarının görevidir.

Havana Kuralları’nın 22.maddesi hükmüne göre hükümetler; “avukatlar ile müvekkilleri arasında mesleki ilişkiler kapsamındaki bütün haberleşme ve görüşmelerin gizli olduğunu kabul eder ve buna saygı gösterir.”

Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “adil yargılanma hakkı” başlıklı 6.maddesinin 3/a-b fıkrası hükmüne göre her sanık; “kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda ve ayrıntılı biçimde bilgili kılınmak, savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylılarla sahip olmak” haklarına sahiptir.

Sevgili Meslektaşlarım,

Gerek ulusal hukukumuzda, gerekse taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerde yer alan bu düzenlemeler bağlamında ifade etmek gerekir ki, son günlerde hep birlikte tanıklık ettiğimiz kimi meslektaşlarımız ile ilgili olarak yürütülen soruşturmalarda izlenen yöntem, açıkça savunmanın özgürlüğüne ve bağımsızlığına yönelik ağır, hem de çok ağır bir saldırıdır.

Türkiye Barolar Birliği olarak talebimiz, bu ve benzeri saldırılara izin verilmemesi, avukatların “sır saklama yükümlülüklerine”, bu yükümlüğün yerine getirilmesine hizmet eden “tanıklıktan çekinme haklarına” saygı gösterilmesi ve yine görevlerini yapabilmeleri için “dosyaya, delillere erişmelerinin” sağlanmasıdır.

Bu ise ancak “kimi savcıların görev yerlerinin değiştirilmesi ile değil, zihniyetin, CMK madde 250’de ifadesini bulan özel yetkili mahkemeler kurumuna egemen olan zihniyetin ortadan kaldırılması ile mümkündür.

O nedenle Türkiye Barolar Birliği olarak talebimiz özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kaldırılmasıdır.

Sevgili Meslektaşlarım,

Avukatlar Haftası etkinlikleri kapsamında Ankara Barosu ile ortaklaşa düzenlediğimiz “Uluslararası Avukatlık Hukuku” konulu panelimiz az sonra başlayacak. “Avrupa Birliği’nin Avukatlık Mesleği ile İlgili Direktifleri” ve “Avukatlık Mesleğinde Reklam, Tanıtım ve Sınırları” konulu konferans için sunum yapmak üzere gelen yabancı konuklarımıza ve davetimize icabet eden diğer yabancı meslektaşlarımıza geldikleri için, bizi onurlandırdıkları için Yönetim Kurulu Üyesi arkadaşlarım adına, kendi adıma, izninizle sizlerin adına teşekkür ediyor ve hoş geldiniz diyorum.        

Avrupa Birliği’nin Avukatlık Mesleği ile İlgili Direktiflerini az sonra konunun uzmanı olan konuşmacılardan hep birlikte dinleyeceğiz. Bu direktiflerin “Hukuk Eğitimi, Staj ve Hukuk Mesleğine Giriş”, “Herkesin Avukata Erişebilmesi”, “Uluslararası Meslek Kuruluşlarına Katılma”, “Disiplin” ile ilgili başlıkları var. Ama direktiflerin en önemli düzenlemesi, benim az önce üzerinde durduğum avukatlık mesleğinin icrasındaki özgürlükler ile ilgili olan düzenlemelerdir. İzninizle bu düzenlemelerin önemli kısımlarına işaret edeceğim.

Bunlardan ilki: avukatlık mesleğinin icrasındaki özgürlüğün ayrım gözetmeden, hükümet veya kamudan gelebilecek uygunsuz müdahalelere yer vermeyecek şekilde korunması, teşvik edilmesi ve bağımsızlık prensibine saygı gösterilmesi için gereken tüm tedbirlerin alınmasıdır.  

İkincisi: avukatlık mesleğine kaydolma başvurusunun bağımsız bir meslek organı tarafından değerlendirilmesi, bu organın kayıt başvurusunu reddetmesi,  kayıt silmesi, disiplin uygulaması gibi tasarruflarının yargı denetimine açık olmasıdır.

Üçüncüsü: mesleki standartlara uygun olarak hareket eden avu­katların, herhangi bir yaptırıma veya baskıya tabi tutulmamaları,  bununla tehdit edilmemeleridir.

Dördüncüsü: avukatların özgürlüğü kısıtlanmış olanlar da dahil olmak üzere müvekkillerine erişebilmeleridir.

Beşincisi: dosyaların, diğer dokümanların ve elektronik haberleşmenin içeriği de dahil olmak üzere avukat müvekkil ilişkisindeki gizliliğin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasıdır. Bunun istisnası iç hukuka ve demokratik toplum gereklerine uygun olarak yürütülen cezai soruşturma sebebi ile ve yargısal veya başka bir bağımsız ve tarafsız mercii tarafından izne tabi tutulmasıdır.

Altıncısı: avukatların takip ettikleri işlerde her türlü dosyaya, bilgiye ve belgeye erişebilmelerinin sağlanmasıdır.

Değerli Konuklar,

Sıkıntılı olduğumuz bir diğer konu bugünkü konferansımızın da konusunu oluşturan “Avukatlık Mesleğinde Reklam, Tanıtım ve Sınırları”dır. 

Hepinizin bildiği üzere reklam, herhangi bir mal, ürün veya hizmete ilişkin bir mesajın çeşitli medya yöntemleri ile hedef kitleye tanıtılması için yapılan planlama ve eylemler bütünüdür.

Tanıtım ise herhangi bir ürün veya hizmetin özelliklerini, kurumsal kimliğini, üretim biçimini, teknolojisini, ürettiği veya hizmet ettiği unsurlara yüklediği duygusal bağlarla birlikte, geniş halk kitlelerine, onların bunları sahiplenmesini, benimsemesini, istemesini sağlayacak şekilde anlatılmasıdır.

Birbirine çok yakın olan bu iki kavramı birbirinden ayırt etmek, sınırlarını belirlemek doğrusu çok kolay değil. Sayın konuşmacıların bu sınırı nasıl çizeceklerini sizler gibi bende merak ediyorum. Bununla birlikte şu kadarını ifade etmek isterim ki, avukat olarak benim ya da bir diğer meslektaşımın gerçeğe uygun bilgi vermesi koşulu ile; var ise yazdığı makaleleri, kitapları, bildiği yabancı dili, master veya doktora bilgilerini, bürosunda çalışan personeli tanıtan bilgileri hazırladığı web sayfası yoluyla veya bir başka biçimde kamuoyuna sunması herhalde reklam değil, tanıtım olsa gerek. Bilmem yanılıyor muyum?

Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür eder, hepinize sevgi ve saygılar sunarım. 

Av.V.Ahsen Coşar
Türkiye Barolar Birliği Başkanı

 

Fotoğraflar


Fotoğraf 1

Fotoğraf 2

Fotoğraf 3

Fotoğraf 4

Fotoğraf 5

Fotoğraf 6

Fotoğraf 7

Fotoğraf 8

Fotoğraf 9

Fotoğraf 10