Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine İlişkin Hukuki Değerlendirme

22587

Hayvan Hakları konusunda uzman meslek kuruluşları olan Türkiye Barolar Birliği, Türk Veteriner Hekimleri Birliğinden, hayvan hakları konusunda çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşlarından  herhangi bir görüş ve öneri alınmadan 12.07.2024 tarihinde 72 milletvekilinin imzası ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan 5199 sayılı Yasada Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin gerekçeleri ve maddeleri tarafımızdan incelenmiş olup, aşağıda açıklanan nedenlerle bu Kanun Teklifinin ivedilikle geri çekilmesi, halen yürürlükte bulunan 5199 sayılı Yasanın aksayan maddelerinin iyileştirilmesi, sokak hayvanı nüfusunun  insani ve bilimsel yöntemlerle kontrol altına alınabilmesi için 5199 sayılı Kanuna  etkili yaptırımlar içeren maddelerin eklenmesi  gerekmektedir. Kanun Teklifinin gerekçeleri ve insani ve bilimsel temelden yoksun ilgili maddeleri aşağıda görüşlerinize sunulmaktadır.

1-KANUN TEKLİFİ GENEL GEREKÇESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

 

1. Kanun Teklifi Gerekçesinin 1. Paragrafında 2004 yılında yürürlüğe giren 5199 sayılı Kanunun, sahipsiz hayvanların rahat yaşamını ve can güvenliğini tam anlamıyla sağlayamadığı gibi insanların ve diğer canlıların yaşadıkları sorunu çözmekte yetersiz kaldığı belirtilmiştir. Bu gerekçe doğru değildir. Sorunun nedeni 5199 sayılı Kanunun yetersiz olması değil, 20 yıldır uygulanmaması, sorumlu ve yetkili kurumların denetim görevini yerine getirmemesidir. 5199 sayılı Kanunun 6. Maddesinde sahipsiz hayvanların korunması, bakılması ve gözetimi için yürürlükteki mevzuat hükümleri çerçevesinde, yerel yönetimlerin sorumlu ve yetkili olduğu, sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanların en hızlı şekilde yerel yönetimlerce kurulan veya izin verilen hayvan bakımevlerinde kısırlaştırılacağı, aşılanacağı, rehabilite edilmesinin ardından alındığı ortama bırakılacağı düzenlenmiştir. Ancak 20 yıl içerisinde 1403 belediyeden sadece 322 adedinde hayvan bakımevi kurulmuş olup, yerel yönetimler görevini yapmamıştır.  Yasa gerekçesinde değinildiği gibi 5199 SAYILI HAYVANLARI KORUMA KANUNUNUN YETERSİZ KALMASI NEDENİYLE DEĞİL, UYGULANMAMASI NEDENİYLE SOKAKLARDA HAYVAN SAYISI ARTMIŞTIR. BUNUN YAPTIRIMININ MUHATABI SOKAK HAYVANI DEĞİL, SORUMLULUĞUNU YERİNE GETİRMEYEN KURUMLAR OLMALIDIR.

2. Kanun gerekçesinin 3. Paragrafında sorumluluğun belediyelere verildiği ancak gerekli denetim mekanizmalarının tesis edilemediğinden söz edilmiş olup, bu gerekçe de gerçeği yansıtmamaktadır. 5199 sayılı Kanunun 15 ve 16. Maddelerinde İl Hayvan Koruma Kurullarının oluşturulacağı, bu kurulların hayvanların korunmasına ilişkin sorunları belirleyip, koruma sorunlarının çözüm tekliflerini içeren yıllık, beş yıllık ve on yıllık plan ve projeler yapmakla, yıllık hedef raporları hazırlayıp Bakanlığın olumlu görüşünü alarak hayvanların korunması amacıyla her türlü önlemi almakla, hazırlanan uygulama programlarının uygulanmasını sağlamakla, hayvanların korunması ile ilgili olarak çeşitli kişi, kurum ve kuruluşların il düzeyindeki faaliyetlerini izlemek, yönlendirmek ve bu konuda gerekli eşgüdümü sağlamakla, hayvan bakımevleri ve hayvan hastanelerini desteklemek, geliştirmekle, denetlemekle ve gerekli önlemleri almakla yükümlü olduğu düzenlenmiştir. Keza Kanunun 17. Maddesinde Kanuna uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi Tarım ve Orman Bakanlığına verilmiştir.  Görüldüğü gibi Kanunda denetim mekanizmaları oluşturulmuş, ancak yerel yönetimler gibi denetlemekle görevli kurul ve kurumlar da görevini gereği gibi yapmadığı için hayvan sayısı artmıştır.  Gerekçe bu yönden de sakattır.

3. Kanun gerekçesinin 4. Paragrafında hayvanların korunmasına yönelik iyi niyetli girişimlerin yanı sıra sahipsiz hayvanlar üzerinden kontrolsüz bağış kampanyaları yapılmak suretiyle kazanç elde edildiği, bu kişi ve kuruluşların sokak hayvanı sayısının artmasını desteklediği gerekçesine yer verilmiştir. Bu gerekçe, hayvanlar üzerinden kazanç sağlayan kötü niyetli bazı kişi ve kuruluşların hukuka aykırı eylemlerinin cezasının da hayvanlara kesilmesi anlamına gelmektedir. Böyle bir gerekçe hayvanların toplanması, öldürülmesi yolunu açan bir yasanın dayanağı olmamalıdır. Hukuka aykırı yollardan kazanç sağlayan kişilerin cezalandırılmasına yönelik muhtelif kanunlarda zaten hukuki düzenlemeler mevcuttur. Bu yaptırımların hayata geçirilmemesinin sorumlusu hayvanlar değildir. Görevini yapmayan kurumlardır. Kaldı ki iyi niyetle varını yoğunu hayvanların kısırlaştırılmasına, aşılanmasına, beslenmesine harcayarak belediyelere destek olan, değil hayvan üzerinden rant sağlamak, borca batık hale gelen milyonlarca hayvan gönüllüsünün yok sayılıp, sadece hayvan üzerinden kazanç sağlayan kötü niyetli kişi ve kuruluşların örnek gösterilmesi de önemli bir eksikliktir. Bu, belediyelerin yükünü 20 yıldır üstlenmiş olan iyi niyetli kişilere karşı en hafif deyimiyle haksızlıktır. Bu gerekçe adı “Hayvanları Koruma Kanunu” olan bir yasa ile asla bağdaşmamaktadır.

4. Kanun gerekçesinde hayvan sayısının artmasına bağlı olarak yaşanan trafik kazalarından dolayı can kayıplarının olduğu, sokak hayvanlarının varlığı sebebiyle insanların psikolojik açıdan olumsuzluklara sebep olduğu, insanların sosyal hayatlarının kısıtlandığı, hayvanların kamusal alanda beslenmesinin insanlar arasında çatışmaya sebep olduğu, Türkiye’nin kuduz riskli bir ülke haline geldiği belirtilerek kuduz sayılarına yer verilmiştir.  

Ülkemizde karayolu trafiğindeki yoğunluğun her geçen yıl arttığı, araç sayısının yıllar içerisinde katlanarak çoğaldığı, trafik kurallarına uyulmasının etkili biçimde denetlenmediği ve etkili cezai yaptırımların olmadığı dikkate alındığında bu gerekçenin de gerçek verilerle örtüşmediği görülmektedir.  2019-2023 yılları arasındaki hayvana çarpma şeklinde meydana gelen trafik kazası sayısının, bu yıllar arasında meydana gelen toplam kaza sayısına oranı nedir? Sadece insan kaynaklı kaza sayısı nedir? Bu veriler tam olarak yazılmış olsaydı hayvanın karıştığı trafik kazası sayısının, toplam kaza sayısının %1’ine dahi ulaşmadığı görülebilirdi.  Sadece hayvanın karıştığı bu kadar düşük orandaki kaza sayısı gerekçe gösterilerek hayvanların toplanması ve öldürülmesi yolunu açan bir yasa değişikliği teklif edilmesi akla, vicdana, evrensel hukuk ilkelerine aykırıdır. Ayrıca vurgulamak gerekir ki hayvan kaynaklı trafik kazalarının çoğu bazı Belediyelerin toplayıp yol kenarlarına attığı hayvanlar yüzünden meydana gelmiştir. Hayvanlar bu kazaların sebebi değil, kurbanıdır. Hayvanların karıştığı trafik kazalarının çoğunun temelinde de insan kusuru mevcuttur.  

Keza kuduz sayılarına ilişkin veriler de gerçeği yansıtmadığı gibi, gerekçede belirtildiği gibi Türkiye kuduz riskli bir ülke durumunda değildir. Türk Veteriner Hekimleri Birliğinin 14.06.2024 tarihinde Tarım Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı verilerine dayanarak yaptığı açıklamada; 

  • ülkemizde hayvan kaynaklı kuduz hastalığı vakalarının azaldığı,
  • evcil hayvanlarda 2018 yılında 437 olan Kuduz vakası sayısının, 2023 yılında 86’ya gerilediği, yabani hayvanlarda 2018 yılında 16 olan vaka sayısının, 2023 yılında 5’e düştüğü, 
  • Sağlık Bakanlığı verilerine göre yılda ortalama 1-2 insan kuduz vakası görüldüğü, bu veriler doğru ise kuduz riskinin arttığından söz edilemeyeceği,
  •  2008 yılından beri aşağı yukarı hep aynı sayıda insan kuduz vakası görüldüğü hayvanlar tarafından ısırılmış her olgunun kuduz yönünden şüpheli ısırık olarak kabul edilmesi nedeniyle hayvanların hedef gösterilmesine yönelik yanlış algı oluşturulduğu,
  • ayrıca Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (WOAH) ve Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO), bilinenin aksine kuduz kontrolü açısından da sahipsiz köpeklerin itlaf edilmelerine geniş ölçüde karşı çıktığı, köpek kaynaklı kuduzu kontrol altına almakta kitlesel olarak yapılan aşılamaların etkili olduğu, köpeklerin yok edilmesinin ise uzun vadede köpek yoğunluğunu azaltmadığı veya kuduzu kontrol altına almada başarılı olmadığını açıkladığı bilgisine yer verilerek kuduzun doğru aşılama ile %100 önlenebilen bir hastalık olduğu,
  • 4 Milyon hayvanın yarısının dişi olduğu ve bu dişilerin yarısının da zaten kısırlaştırılmış olduğu varsayıldığında sokakta kısırlaştırılacak hayvan sayısının sadece 1 Milyon olduğu, derhal kısırlaştırma seferberliği başlatılırsa bu kadar hayvanın devletin mevcut imkanları ile birkaç yıl içinde kısırlaştırılabileceği, yani sayının halen kontrol edilebilir seviyede olduğu belirtilmiştir.

    Gerekçedeki kuduz ile ilgili yapılan açıklamalar, bu konuda en uzman meslek örgütü olan Türk Veteriner Hekimleri Birliğinin bilimsel açıklamaları ile çelişmektedir. Ayrıca gerekçede kuduzla ilgili hiçbir bilimsel çalışmaya yer verilmemiş olması da önemli bir eksikliktir. Bu yönden de yasanın bu gerekçesinin kabul edilmesi mümkün değildir.

5. Gerekçede sahipsiz köpek saldırıları nedeniyle zarar görenlerin hizmet kusuru sebebiyle yerel yönetimlere karşı dava açıldığından söz edilmesi her şeyden önce BELEDİYELERİN HİZMET KUSURUNUN AÇIK İTİRAFIDIR!  Hizmette kusur eden yerel yönetimler tazminat ödemesinler diye mi hayvanların yaşam hakkını ortadan kaldıran bu teklif sunulmuştur? Bu gerekçe evrensel hukuk kurallarına, akla, mantığa, vicdana sığdırılamaz. Böyle bir yasa gerekçesinin yazılması 20 yıldır görevini yapmayan belediyelerin ve denetim mekanizmalarının adeta ödüllendirilmesidir.

6. Gerekçede ülkedeki sahipsiz hayvan sayısının 4.000.000 olabileceği, buna karşın ülkemizde sadece 322 adet hayvan bakımevi bulunduğu, bu bakımevlerinin hayvan barındırma kapasitesinin 105.000 olduğu belirtilmiştir. Ülkemizde sağlıklı bir veri tabanı bulunmadığı için Tarım Bakanlığı da dahil olmak üzere esasen hiç kimse sokak hayvanı sayısı konusunda gerçek bilgiye sahip değildir. Kamuoyunda hayvan sayısı ile ilgili çelişkili sayılar yayınlanmakta ise de bunların hiçbirinin kayda dayalı bir temeli bulunmamaktadır. 

Ayrıca gerekçede 2004 yılından beri toplam kısırlaştırılan hayvan sayısının 2.504.595; sahiplendirilen hayvan sayısının 533.004 olduğu, kısırlaştırma yolu ile hayvan nüfusunun kontrol altına alınabilmesi için kısırlaştırma oranının en az %70 olması gerektiği, buna karşın bir yılda  gerçekleşen kısırlaştırma oranının %8,5’ta kaldığı belirtilmek suretiyle YEREL YÖNETİMLERİN KISIRLAŞTIRMA GÖREVİNİ YAPMADIĞI, HAYVANLARIN BAKIM VE REHABİLİTASYONU İÇİN YETERLİ KAPASİTEDE BAKIMEVİ BULUNMADIĞI AÇIKÇA İKRAR EDİLMİŞTİR. İçişleri Bakanlığının verilerine göre 2024 yılı itibariyle ülkemizdeki toplam belediye sayısı 1403’tür. Toplam bakımevi sayısı ise sadece 322!  Bu teklif yasalaşırsa 4.000.000 sokak hayvanı nerede toplanacaktır? Nerede aşılanacaktır? 20 yılda yapılamayan 4 yılda nasıl yapılacaktır?

7. Gerekçedeki en vahim dayanaklardan biri   18. Ve 19. Yüzyıldaki bazı batı ülkelerinde sokak hayvanlarının zehirlenerek ve silahla itlaf edildiği hususudur. Bahsedilen batı ülkelerindeki İKİYÜZ YIL ÖNCE UYGULANAN EN VAHŞİ NÜFUS KONTROL YÖNTEMİNİN 21. Yüzyılda bir yasa teklifinin gerekçesinde örnek alınması hukuk adına, insanlık adına utanç vericidir. Gerekçede ülkemizde 2004 yılından beri uygulanmakta olan yakala-kısırlaştır-sal metodunun etkili bir yöntem olmadığı, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütünün raporunda da yakala-kısırlaştır-sal yönteminin az köpek popülasyonuna ve yeterli kaynağa sahip ülkelerde etkili olabileceğinin belirtildiğine atıf yapılarak ötanazinin birçok ülkede geçerli bir kontrol yöntemi olduğu algısı yaratılmıştır. Dünya Hayvan Sağlığı Örgütünün bu raporu hangi tarihlidir? Hangi ülkelerdeki çalışmalara ilişkindir?

Gerekçede yazılanın aksine, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü’nün (WOAH) hayvan popülasyonunun kontrol altına alınmasındaki temel ilkesi KISIRLAŞTIRMAK VE SAHİPLENDİRMEKTİR. Dünya Hayvan Sağlığı Örgütünün yayınladığı Kara Hayvanları Sağlık Kanununda ötanazinin, hayvan nüfusunun kontrol altına alınması için tek başına bir yöntem olarak kullanılamayacağı, ötanazinin esasen saldırgan ve iyileşmesi mümkün olmayan bulaşıcı hastalığa sahip hayvanlar için uygulanabileceği açıkça düzenlenmiştir. Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü verileri ve çalışmalarına dayanılarak farklı ülkelerden beş akademisyen tarafından yayınlanan bilimsel bir makalede sayısal verilerle ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü, hayvan nüfusunun kontrol altına alınması konusunda 1990 yılından beri KISIRLAŞTIRMA, HAYVAN SAHİBİNİN EĞİTİLMESİ VE MİKROÇİP UYGULAMASINDAN OLUŞAN KOMBİNE BİR YÖNTEMİ, EN GEÇERLİ YÖNTEM OLARAK BENİMSEMİŞTİR.
https://www.researchgate.net/publication/363614816_REVIEW_OF_STRAY_DOG_MANAGEMENT_DOG_DAYS_IN_THE_EUROPEAN_COUNTRIES).

8. Kanun teklifinde yer alan “ÖTANAZİ” kelimesinin Türk Dil Kurumundaki sözlük anlamı ÖLME HAKKI’dır.  Teklifte düzenlenen ise ötanazi değil, öldürmektir. Öldürmek eylemini yumuşatmak için bilinçli olarak ötanazi terimi seçilmiş ise de, ötanazinin acı çeken bir kişinin yaşamına son verme hakkını kullanması olduğu herkesçe bilinmektedir. Kendisini ifade etme yetisine sahip olmayan bir hayvanın ölme hakkını kullanması mümkün olamayacağına göre, öncelikle Kanun teklifinden ötanazi kelimesinin çıkarılması gerekir.

9. Gerekçede sadece  İngiltere, ABD ve Fransa uygulamaları örnek gösterilerek Avrupa’da uygulanan yöntemin nüfus kontrol yönteminin hayvanları bakımevlerinde tutmak ve öldürmek olduğu yazılmış, ancak Hollanda, Avusturya, Yunanistan, Çek Cumhuriyeti, İtalya örneğinde olduğu gibi ötanazinin uygulanmadığı,  popülasyon sorununu kısırlaştırma-sahiplendirme-kayıt altına alma yöntemiyle kontrol altına alan ülkelerden ve daha da ötesi hayvanların yaşam hakkının anayasal güvenceye kavuşturulduğu Almanya, Avusturya, Bolivya, Brezilya, Gambiya, Güney Sudan, Hindistan, İsviçre, İzlanda, Libya, Malezya, Meksika, Mısır, Papua Yeni Gine, Slovenya gibi ülkelerden hiç bahsedilmemiştir. Ayrıca Romanya’da 10 yıl önce hayvan popülasyonu gerekçe gösterilerek öldürme yöntemine geçildiği ancak öldürme yöntemi kullanılmasına rağmen hayvan popülasyonunun giderek arttığı gerçeği de göz ardı edilmiştir. Yaşam hakkını temel alan ülkelerdeki uygulamalardan, ötanazinin başarısız sonuçlar verdiği ülkelerden hiç bahsedilmeyip sadece öldürmekle hayvan nüfusunun kontrol altına alınabileceğini düzenleyen bu teklif, Türk toplumunun inanç ve değerlerine, binlerce yıllık geleneğine, kültürüne hiç uygun değildir.

 

10. Gerekçede kısırlaştırma yönteminin olumlu sonuç verdiği örneklere de değinilmemiştir. Hindistan’ın Jaipur şehrinde kuduz vakaları sebebiyle öncelikle köpeklerin öldürülmesi yöntemi kullanılmış, ancak vakaların azalmasına dair bir sonuca ulaşılamamıştır. Bunun üzerine Dünya Sağlık Örgütü’nün önerisiyle şehirdeki köpeklerin aşılanıp, kısırlaştırılıp, yerine bırakılması yöntemi uygulanmaya başlanmış ve bu yöntemle hem popülasyon azaltılmış hem de kuduz vakaları engellenmiştir. Yine 25 milyon köpeğin sokakta yaşadığı Meksika’da da bu yöntemle kuduz vakası 0’a indirilmiş ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından kuduz sorununu halk sağlığı sorunu olmaktan çıkaran ilk ülke ilan edilmiştir.

11. Türkiye, 1928 yılında Dünya Hayvan Sağlığı Örgütüne katılmıştır. Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü, 2014 yılından itibaren sokak hayvan nüfusunun yoğun olduğu Türkiye’nin de dahil olduğu Avrupa ve Balkan ülkeleri ile Orta Asya ülkelerinde hayvan nüfusunun kontrol altına alınması ve kuduzun önlenmesi konularında ciddi çalışmalar yapmaktadır. Bu kapsamda katılım sağlayan ülkelere kısırlaştırma, sahiplendirme, kayıt altına alma, kuduzu önleme konularında ortak hedefler ve aksiyon planları belirlenmektedir. Her ülke bir sonraki toplantıda kendi ülkesinde yapılan çalışmalar ve sonuçları hakkında ayrıntılı bir rapor sunmaktadır. Bu toplantılar o kadar ciddiye alınmaktadır ki, pandemi döneminde dahi kesintiye uğramamış, online toplantılar yapılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti en son 2018 yılında, o dönemde Tarım Bakan Yardımcısı olan EMRAH BOZKAYA tarafından temsil edilmiş ve Emrah Bozkaya’nın imzasını taşıyan bir rapor sunmuştur. Bu raporda Türkiye Cumhuriyeti 2013 yılında 779.963 olan sokak köpeği sayısının 2017 yılında 614.383’e düştüğünü, kuduz nedeniyle hayatını kaybeden insan sayısının 2013 yılında 1, 2014 yılında 4, 2015 yılında 2, 2016 yılında 3 ve 2017 yılında 1 olduğu, bu kuduz ölümlerinin bir kısmının köpek, bir kısmının yaban hayvanı kaynaklı  olduğu, kontrolsüz üretimi engellemek için kısırlaştırma çalışmaları yapıldığı, hayvanların rehabilitasyonu için bakımevleri kurulduğu, 2017 yılında toplam bakımevi sayısının 231 adede ulaştığı, devletin bakımevi kurulması için belediyelere mali destek verdiği, toplam maliyetin %40’ının devlet tarafından karşılandığı bu kapsamda 2017 yılı için belediyelere barınak kurmaları için  sağlanan desteğin  1.600.000 Euro olduğu, 2015-2016-2017 yıllarında küpeleme veya mikro çip uygulaması ile kayıt altına alınan toplam kedi ve köpek sayısının 535.029 adet olduğu, kısırlaştırma, aşılama oranlarının da yıllar içerisinde katlanarak arttığı belirtilerek 2013-2017 Dönemini kapsayan son beş yılda rehabilitasyon çalışmalarının olumlu sonuçları olduğu sonucuna varılmıştır.

BU RAPORDAN ÇIKARILMASI GEREKEN EN ÖNEMLİ DERS ŞUDUR: HAYVAN POPÜLASYONUNUN KONTROL EDİLMESİ İÇİN GERÇEKTEN BİLİMSEL YÖNTEMLERLE VE SAMİMİ OLARAK ÇALIŞMALAR YAPILDIĞINDA SOKAK HAYVANI SAYISI BİRKAÇ YIL İÇİNDE KONTROL ALTINA ALINABİLİR!

Ne var ki Türkiye Cumhuriyeti 2018 yılından sonra bu toplantılara hiç katılmamış, tıpkı yerel yönetimler gibi hayvan nüfusunun kontrol altına alınması konusunu ciddiye almamış, yasal sorumluluğunu yerine getirmemiştir. Bunun sonucunda artan hayvan nüfusunun kontrolü için öldürme yöntemini benimseyen bu yasa teklifi sunulmuş olup, kabul edilmesi mümkün değildir!

12. Tüm bunların yanında gerekçe olarak gösterilen bir diğer husus da biyolojik çeşitliliğin korunması ve “sokakta yaşayan hayvanların ceylan, karaca gibi yabanda yaşayan hayvanlara zarar veriyor olması”dır. Sokak hayvanı, adı üzerinde “sokakta yaşayan” hayvandır. Bu hayvanların normalde yaban hayvanları ile temas etmesi mümkün değildir. Ancak herkesin bildiği gibi bakımevi bulunmayan yerel yönetimlerin çoğu sokaktan topladıkları hayvanları ormanlık alanlara atarak hem bu hayvanların hem yaban hayvanlarının zarar görmesine sebep olmaktadır. Görüldüğü gibi yasa teklifinin bu gerekçesinde sadece sonuçla ilgilenilmekte, sebebi ise görmezden gelinmektedir. İnsanlarda nadiren de olsa görülen kuduzun tek sebebi, yabani hayvanlardan kuduz bulaşan sokak hayvanlarının insanla temas etmesidir. Ancak gerekçede buna da yer verilmemiştir.  Ayrıca hatırlatmak gerekir ki, her yıl olduğu üzere önümüzdeki üç ay içinde Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından Av Turizmi Uygulama Talimatı Ek Kararı yayınlanarak, karacalar da dahil olmak üzere yabanda yaşayan hayvanlar ihalelerle ava açılacak, avcılara öldürme hakkı satılacaktır. Yaban hayatının korunması gerekçesi samimi olsa idi yasa teklifinde av turizm adı altında yabani hayvanların katledilmesinin de yasaklanmasına ilişkin düzenlemeler içermesi gerekirdi.

2- KANUN TEKLİFİ MADDELERİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME

1- Teklifin 2. Maddesi ile 5199 sayılı Kanunun 3. Maddesinin (f), (j) ve (k) bentlerinde hayvanların yaşam hakkını ortadan kaldıracak nitelikte değişiklik yapılmıştır.

Kanunun (f)  bendindeki sahipsiz hayvan tanımı değiştirilerek  “sahipli olmayan tüm hayvanlar sahipsiz hayvan”  sayılmıştır.

Mevcut 5199 sayılı Kanunun 3. Maddesinde sahipsiz hayvan “Barınacak yeri olmayan veya sahibinin ya da koruyucusunun ev ve arazisinin sınırları dışında bulunan ve herhangi bir sahip veya koruyucunun kontrolü ya da doğrudan denetimi altında bulunmayan evcil hayvanlar” olarak tanımlanmıştır.

Mevcut yasada sokaklarda, kamusal alanlarda gönüllülerin kontrolü altında bakılan hayvanlar sahipsiz hayvan sayılmamışken, teklifin ikinci maddesi ile sokakta, kamusal alanda bakılıp beslenen hayvanlar sahipsiz hayvan kabul edilerek teklifin devamı maddelerinde yapılan düzenlemeler gereği, sağlıklı, kimseye bir zararı olmayan, insanlarla dostça yaşayan bu hayvanların da sokaklarda bakılması yasaklanmış, sahipsiz hayvan sayıldıkları için belediyeler tarafından toplatılıp çeşitli bahanelerle öldürülebilmelerinin (teklifte ÖTANAZİ olarak düzenlenmiştir) yolu açılmıştır.

Teklifteki sahipsiz hayvan tanımı Türkiye’nin taraf olduğu Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesindeki “sahipsiz hayvan” tanımına da uymamaktadır. Anılan sözleşmede sahipsiz hayvan “evi olmayan veya sahibinin veya bakıcısının evinin sınırları dışında bulunan ve herhangi bir sahibinin ya da bakıcının kontrolü veya doğrudan denetimi altında bulunmayan ev hayvanını” olarak tanımlanmıştır.

Halen yürürlükte olan 5199 sayılı Kanunda, 13. Maddede sayılan haller (kanuni istisnalar ile tıbbi ve bilimsel gerekçeler ve gıda amaçlı olmayan, insan ve çevre sağlığına yönelen önlenemez tehditler bulunan acil durumlar) dışında öldürmek ve hayvanları toplamak yasak olduğu halde, sokaklarda ve barınaklarda her gün onlarca hayvanın şiddete maruz kaldığı, barınakta kontrol altındayken dahi kafasına kürekle vurularak vahşice öldürüldüğü, belediyelerin çoğunun yasa dışı toplamalar yaptığı bilinen bir gerçektir.  Yasa teklifinin (f) bendinde yapılmak istenen bu değişiklik gerçekleşirse, sokaklarda hayvansever yurttaşlarımızın bakım ve kontrolü altındaki zararsız kedi ve köpekler de sahipsiz hayvan sayılarak, barınaklara hapsedilecek, yeterli kapasitede barınak bulunmadığı için de çeşitli bahanelerle topluca öldürülebilecektir.  Yani bugün yaşananlar soykırım boyutuna ulaşabilecektir.

Aynı şekilde 3. Maddenin (j) bendindeki kontrollü hayvan tanımı “sahipli hayvan” olarak değiştirilmiş ve kontrollü hayvan kavramı ortadan kaldırılmıştır. (f) bendi ile ilgili değerlendirmelerimiz aynı şekilde (j) bendindeki değişiklik için de geçerlidir.
3. maddenin (k) bendinde yapılan değişiklikle mevcut kanundaki “Hayvan Bakımevi” tanımı değiştirilerek hayvanların ömür boyu barınaklara kapatılmasının yolu açılmıştır.

Bir insan suç işlediğinde bütün insanlar hapsedilemez ise aynı şey hayvanlar için de geçerlidir. Birkaç hayvan insana zarar verdi diye bütün hayvanları hapsetmek anlamına gelen bu değişiklik akla, vicdana, evrensel hukuk kurallarına aykırıdır. Kaldı ki bu değişiklik ülke gerçekleriyle de bağdaşmamaktadır.  Sokaktaki 4 milyon hayvan nüfusuna karşın sadece 105.000 hayvan kapasiteli bakımevi olduğu dikkate alındığında asıl niyetin hayvanları bir yere kapatmak değil, öldürerek nüfusu kontrol altına almak olduğu anlaşılmaktadır. Alt yapısı hazırlanmadan TBMM’ye sunulan, yaşatma temelli iyi niyetli çözüm yolları hiç uygulanmadan ortaya atılmış bu yasa değişikliği, toplumsal barışı da ağır şekilde zedeleyecektir. Yasa gerekçesinde sokak hayvanı karşıtı ve yandaşı olan insanlar arasında çatışma olduğu ileri sürülmüş olup, bu yasa hayata geçirildiği takdirde bu çatışmanın boyutları kontrol edilemez hale gelebilecektir.

2. Teklifin 3. Maddesi ile 5199 sayılı Kanunun İlkeler başlığını taşıyan 4. Maddesinin (b) bendindeki “Evcil hayvanlar, türüne özgü hayat şartları içinde yaşama özgürlüğüne sahiptir. Sahipsiz hayvanların da sahipli hayvanlar gibi yaşamları desteklenmelidir” maddesi tamamen kaldırılmak suretiyle hayvanların doğal yaşam ortamlarında yaşama hakkı engellenmiş, ömür boyu barınaklara kapatılması öngörülmüştür. Sahipli hayvanlar ile sahipsiz hayvanlar arasında eşitliğe aykırı bu düzenleme Türkiye’nin kabul ettiği Unesco Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesinin 1. Maddesindeki “TÜM HAYVANLAR EŞİT DOĞAR VE EŞİT YAŞAMA HAKKINA SAHİPTİR” hükmüne, 2. Maddesindeki “BİR TÜR HAYVAN OLAN İNSAN DİĞER HAYVANLARI YOK EDEMEZ, HAYVANLARI KENDİ ÇIKARI İÇİN KULLANAMAZ” hükmüne açıkça aykırıdır.  Unutulmamalıdır ki kediler ve köpekler evcil hayvanlardır, insanların desteği ve bakımı olmadan yaşamlarını sürdürmeleri imkansızdır.  Onların evleri doğdukları, bakıldıkları sokaklardır. Sokaklarda kontrol edilebilir sayıda kedi ve köpek olmasının hiç kimseye zararı olmadığı, tam tersine onların sokaklarımızın koruyucusu oldukları dikkate alınarak bu bilimsellikten uzak madde değişikliğine izin verilmemesi gerekir. 

Teklifin 3. Maddesindeki diğer düzenlemelerle 4. Maddenin (d) Bendindeki hiçbir çıkar gütmeden “sokak hayvanlarına bakan kişiler” ibaresi Kanundan çıkarılarak sokakta hayvan bakılması yasaklanmış, sadece sokak hayvanlarının sahiplenilmesine izin verilmiştir. Bu suretle “hayvana bakmak istiyorsan sadece sahiplenerek evinde bakabilirsin” anlamına gelen, hayatın gerçeklerinden uzak, hayvanların barınaklarda hapsedilmesi ve öldürülmesinin sonucu doğurabilecek haksız bir düzenleme getirilmiştir

Aynı şekilde 4. Maddenin (j) bendinde yapılan değişiklikle sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların barınaklara kapatılması yolu açılmış olup, (d ) bendi ile ilgili eleştirilerimiz bu madde için de geçerlidir.

3. Teklifin 4. Maddesi ile 5199 sayılı Kanunun Sahipsiz ve Güçten Düşmüş Hayvanların Korunması başlığını taşıyan 6. maddesinde hayvanlar aleyhine önemli değişiklikler yapılarak hayvanların sokaklarda yaşama hakkı tamamen engellenmiş, yerel yönetimlerce rehabilite edilen hayvanların alındıkları ortama bırakılması düzenlemesi ortadan kaldırılarak barınaklarda tecrit yasal hale getirilmiş;  mevcut yasada sadece  “Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanununda öngörülen durumlar dışında öldürülmelerinin  yasak olduğu ibaresi “ “ kanuni istisnalar hariç” ibaresi ile değiştirilmek suretiyle başka kanunlarla da hayvanların öldürülmelerinin önü açılmıştır. 

4. Teklifin 5. Maddesi ile 5199 sayılı Kanunun 13. Maddesinde yapılan değişiklik ile ÖTANAZİ kavramı yasaya dahil edilmiş, ayrıca maddeye aşağıdaki iki paragraf eklenmiştir:

Bakımevine alınan hayvanlardan saldırgan olan, bulaşıcı ve tedavi edilemeyen hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olan hayvanlara yerel yönetimlerce ötanazi yapılır.

Sahipsiz hayvan popülasyonunun; kamu güvenliği bakımından tehlike oluşturmasına veya hayvandan hayvana ya da hayvandan insana bulaşan hastalıkların görülmesine, su kaynaklarının yaban hayatının ve biyolojik çeşitliliğin zarara uğramasına sebebiyet vermesi halinde ilgili yerel yönetim tarafından sahipsiz hayvanlara ötanazi yapılır.”

13. maddeye eklenen bu düzenlemeler çok tehlikeli sonuçlara sebebiyet verecek nitelikte olup hiçbir surette kabul edilemez!

Maddedeki öldürme sebepleri tamamen keyfi uygulamaya açık olduğu gibi, halen barınaklarda tecrit edilmekte olan yasaklı ırkların da ölüm fermanı imzalanmıştır!

Kamu güvenliği bakımından hayvanın tehlike oluşturup oluşturmadığı, bahsi geçen hastalıkların hayvandan hayvana veya hayvandan insana bulaşıp bulaşmadığı, su kaynaklarının hayvan tarafından kirletilip kirletilmediği, biyolojik çeşitliliğin hayvan tarafından zarar gördüğü nasıl tespit edilecek, buna kim karar verecektir?  Daha da önemlisi bu gerekçelerle bir hayvanın öldürülmesine veteriner hekimin değil yerel yönetimlerin karar vermesi ve uygulaması asla kabul edilebilecek bir düzenleme olmadığı gibi, bu madde 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununa da açıkça aykırıdır!

Mevcut yasada hayvan öldürmek yasak olmasına rağmen bazı belediye barınaklarındaki katliam haberleri ayyuka çıkmışken, amacı zaten hayvanlardan kurtulmak olan kötü niyetli belediyelere öldürme yetkisi verilmesi tam anlamıyla katliama davetiye çıkartmak olacaktır.  Ayrıca, toplum içinde sokak hayvanlarına karşı nefret duygularıyla dolu olan, şiddete eğilimli belli zümrelerin durumdan vazife çıkararak hayvanları öldürmeye başlamaları uzak bir ihtimal olarak görülemez. Toplumun belli kesimlerinde hayvanlara yönelik bir sürek avı başlatılması, buna karşı olan grupların da karşı eylemde bulunarak toplumu bir çatışma ve kaos ortamına sürüklemesi tehlikesi de göz ardı edilmemelidir. 

Ayrıca belediyeler ve görevlendirilecek kuruluşlar tarafından sokak aralarında yapılacak zehirlemeler neticesinde o bölgelerde yaşayan insanların ve özellikle çocukların can çekişerek ölen hayvanları görmeleri toplumda ve özellikle geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız psikolojisi üzerinde telafisi mümkün olmayan yaralar açacaktır.

5. Teklifin 6. Maddesi ile 5199 sayılı Kanunun “Yasaklar” başlıklı 14. Maddesine ekleme yapılarak belediyelerin topladıkları hayvanları bakımevi dışına bırakmaları yasaklanmış, hayvanların ömür boyu barınaklara kapatılması düzenlenmiştir. Evcil bir hayvanın ömür boy bir barınağa hapsedilmesi ne insanlığa ne de vicdana sığdırılamaz. Yapılan bu ekleme diğer maddelere yönelik eleştirilerimiz doğrultusunda kaldırılmalıdır.
Keza (h) bendinde yer alan “tıbbi gerekçeler dışında hayvanların öldürülemeyeceği” düzenlemesi “kanuni ve tıbbi gerekçeler” şeklinde değiştirilmek suretiyle, kanunlarla da  hayvanların öldürülmesine izin verilmesi amaçlanmış, öldürme odaklı bu yasa teklifine kanuni zemin yaratılmaya çalışılmıştır.

Teklifin 7. Maddesi ile “İl hayvanları koruma kurulunun görevleri” başlığını taşıyan 16. Maddesinin b bendinde yapılan değişiklikle “sahipsiz hayvan kaynaklı sorunlar” ibaresi maddeye eklenerek mevcut yasada il hayvan koruma kurulları tarafından korunması gereken varlıklar olarak düzenlenmiş bulunan sahipsiz hayvanlar, sorun kaynağı varlıklar olarak nitelendirilmiştir

Ayrıca maddeye insan ve çevre sağlığına ilişkin önlemler alınması görevi eklenmiştir. Hayvanları Koruma Kanunu adını taşıyan bir kanunda, yasa tekniği gereği sadece hayvanların korunmasına, hayvan sağlığına ilişkin düzenlemelere yer verilmesi gerekir.  İl Hayvan Koruma Kurulunun görevi, adından da anlaşılacağı üzere hayvanın korunmasıdır. Ancak yapılan değişiklikle insanı hayvandan koruma düzenlemesi getirilmiştir. İnsan ve Çevre sağlığını ve güvenliğini düzenleyen başta Anayasa olmak üzere birçok yasa mevcut olup yapılan bu değişiklik ve eklemeler Hayvanları Koruma Kanununun amacı ve ruhu ile bağdaşmamaktadır. 

Bu maddede ayrıca yerel hayvan koruma gönüllüleri ile ilgili (f) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.  Yapılan bu değişiklik, Yasa teklifinin sokakta tek bir hayvan kalmaması amacına hizmet etmekte olup, kabul edilmesi mümkün değildir. Yerel hayvan koruma gönüllüleri bugüne kadar çoğu yerde belediyelerin yapmadığını yapmış, sokak hayvanlarının rehabilitasyonu konusunda insan ve çevre sağlığına çok daha faydalı hizmetlerde bulunmuştur.  Hiçbir yasa ile sokaklarda sıfır hayvan sayısına ulaşılması mümkün değildir. Hele de öldürerek sokaktaki hayvan nüfusunu yok etmek imkansızdır. Böyle bir gerçeği görmezden gelerek sokak hayvanları ve insan sağlığı için önemli görevler yapan yerel hayvan koruma görevlilerinin bertaraf edilmesi asla kabul edilemez. Tüm ülkede toplam 105 bin kapasiteli bakımevi bulunduğu, Kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği dikkate alındığında 4 milyon köpeğin teklif yasalaşır yasalaşmaz sokaklardan arındırılacağı zannıyla, kulaktan dolma bilgilerle ve hayvanlara karşı düşmanca duygular besleyen azınlığın yönlendirmesi ile hazırlanan bu değişikliğin akla, mantığa uyar bir tarafı yoktur. Yerel hayvan koruma görevlilerine her zaman ihtiyaç olacaktır.

7. Teklifin 8. Maddesi ile Kanunun “Hayvanların Korunmasının Desteklenmesi -Mali destek” başlığı altında düzenlenen 19. Maddesine “insan ve çevre sağlığı” ibaresi eklenmiştir. Yukarıda 6. Maddede açıkladığımız üzere İnsan ve Çevre sağlığını koruyan başta Anayasa olmak üzere birçok yasa mevcut olup yapılan bu değişiklik ve eklemeler Hayvanları Koruma Kanununun amacı ve madde başlığı ile örtüşmemektedir. 

8. Teklifin 9. Maddesi ile mevcut Kanunun “Koruma altına alma” başlıklı 24. Maddesinde yapılan değişiklikle “hayvan bulundurma” kavramı yasadan çıkarılmış, yerine “hayvan sahiplenme” kavramı getirilmiştir. Buna ilaveten bakımevine alınan hayvanlardan “sahiplendirme niteliği olanların sahiplendirilinceye kadar bakımevlerinde barındırılacağı düzenlemesi getirilmiştir.  Hayvan bulundurma kavramının yasadan çıkarılması, Yasa Teklifinin tek amacının hayvanların barınaklarda tecrit edilmesi olduğunu ortaya koyan bir başka düzenlemedir. Yukarıda buna yönelik yaptığımız açıklamalar bu madde için de geçerlidir.  “Sahiplendirme niteliğine sahip hayvan” kavramı da yasaya yeni eklenmiş bir kavram olup, keyfi uygulamalara son derece açıktır. Bir hayvanın sahiplendirme niteliği taşıyıp taşımadığına nasıl ve kim karar verecektir? Kanunda hayvanları korumaya yönelik hiçbir düzenleme yapılmamıştır. Sokak hayvanlarının sahiplendirilmesi amaçlanırken, bu amaca uygun olarak Kat Mülkiyeti Kanunu başta olmak üzere birçok kanunda da bu hakkı teminat altına alacak düzenlemeler yapılması, hayvan sahiplenmenin önündeki engellerin de kaldırılması şarttır. Zira sahiplendirme neticesinde artık gündelik hayatımıza dahil olacak bu hayvanların topluma tam ve sağlıklı şekilde entegre olmaları ve getirilecek yeni düzenleme neticesinde başka sorunlara yol açmaması da gerekmektedir.

9. Teklifin 10. Maddesi ile, değişiklik yapılan maddelere bağlı olarak İdari Para Cezaları başlıklı 28. Maddedeki değişiklikler belirtilmiştir.

10. Teklifin 11. Maddesi ile; yine diğer maddelerde yapılan değişikliklerin, Kanunun “Adli Cezalar” başlığını taşıyan 28/A maddesine uyarlaması yapılmıştır.

11. Teklifin 12. Maddesi ile; yine diğer maddelerde yapılan değişikliklerin, Kanunun 31. maddesine uyarlaması yapılmıştır.

12. Teklifin 13. Maddesi ile; 9/7/2021 tarihli 7332 sayılı Yasanın 13. Maddesi ile konulmuş olan Ek 1’inci maddenin “Belediyelerin sorumluluğu” şeklinde olan madde başlığı genişletilerek “Yerel yönetimlerin sorumluluğu” şeklinde değiştirilmiş, hayvan bakımevi kurması öngörülen büyükşehir ilçe belediyeleri kapsamdan çıkarılmış; hayvanların, bakımevlerindeki bakım ve rehabilitasyonunun “sahiplendirilinceye kadar” yapılması düzenlenmiş; Belediyelerin yanına il özel idareleri eklenmiş; üçüncü cümledeki, “yerine bırakılıncaya kadar” ibaresi, “sahiplendirilinceye kadar” olarak değiştirilmiş; eklenen üçüncü fıkra ile de; geçici 4 üncü maddenin ikinci fıkrasında belirtilen kaynağı ayırmayan belediye başkanı ve meclis üyeleri ile ayrılan kaynağı hayvan bakımevi kurmak, sahipsiz hayvanları toplamak, rehabilite etmek veya sahiplendirilinceye kadar bakmak için sarf etmeyen ya da bu kaynağı başka amaçlar için sarf eden belediye başkanı ve belediye yetkililerine altı aydan iki yıla kadar hapis cezası getirilmiştir.

Bakımevi kurulması için gerekli kaynağı ayırmayan ve bu kaynağı başka amaçlar için kullanan yetkililere hapis cezası getirilmesi yeni bir uygulamadır. Sorumluluklarını yerine getirmeyen yetkililer ve ilgililer için yaptırım getirilmesi, bizim yıllardır ileri sürdüğümüz bir taleptir. Ancak düzenleme ile getirilmek istenilen bu ceza yetersizdir, yatarı yoktur. Yasa ile getirilen cezanın yaptırım gücünün olmaması, o cezanın caydırıcılığını da önemli ölçüde engeller. Bu nedenle cezanın üst sınırının en az dört yıl olması gerekmektedir.

Maddede yapılan bu değişikliklerle; rehabilite edilen hayvanların ortamına bırakılması kaldırılmış, sahiplenilinceye kadar hapis hayatı yaşaması ve orada ölmesinin/öldürülmesinin yolu açılmıştır. Bugüne kadar hayvan barınakları yapma konusunda yetersiz kalan Yerel Yönetim ve Kamu Kurumlarının bugünden sonra bunu nasıl yapacakları belli değildir. Kaldı ki, bu kaynaklar nedir? Açık bir şekilde ortaya konulmamıştır. Bu da yasanın uygulanmasında ciddi sıkıntılar yaratacaktır.

Ne yazık ki 20 yıldır bu çağrımıza ses verilmemiş, sorumlular görevlerini yerine getirmemiş ve popülasyonun artmasının en önemli nedenlerinden biri bu olmuştur.

13. Teklifin 14. Maddesi ile; 9/7/2021 tarihli 7332 sayılı Yasa ile getirilmiş olan ve bakımevi kurulması için Büyükşehir belediyelerine, il belediyelerine ve nüfusu yetmiş beş bini aşan belediyelere 31/12/2022, diğer belediyelere ise 31/12/2024 tarihine kadar süre tanıyan Geçici 4. Maddedeki bu süreler 31.12.2028 tarihine kadar uzatılmıştır. 

Kedi-köpek sahiplerinin hayvanlarını kimliklendirmesi süresi 31.12.2025 tarihine kadar uzatılmıştır.

Birincisi, yürürlüğe girdiği 2004 yılından beri bakımevi kurma yükümlülüğü Yasada mevcuttur! İkincisi, 7332 sayılı yasa ile yeniden süre verilmiş olmasına rağmen belediyeler bakımevi kurmamış, Bakanlık bu konuda denetleme görevini yapmamış ve söz konusu madde yine uygulanmamıştır. Şimdi bu süre 2028 yılı sonuna uzatılmıştır. Yirmi yıl boyunca bakımevi kurmayan belediyelerin dört yıl içerisinde bunu başarması beklenemeyeceğine göre, bu değişiklik teklifi yasalaşırsa hayvanları öldürmenin kapısı ardına kadar açılmış olacaktır!  Zira alan bakımından yetersiz kalan bazı Belediyeler, teklifteki “kamu güvenliği” gibi muğlak ötanazi sebeplerinden birini bahane ederek direkt olarak öldürme yolunu seçebilecektir.

14. Teklifin 15. Maddesi ile; yerel hayvan koruma gönüllüsü kurumunun Yasadan çıkarılması teklifine uygun olarak, 5199 sayılı Kanunun “Hayvanların Sahiplendirilmesi ve Bakımı” başlığını taşıyan 5. Maddesindeki “ve ona bakan” ibaresi ile “kontrollü hayvanları bulundurma” ibaresi Kanundan çıkarılarak, bu yasa teklifi ile getirilen sokaklarda hayvan bakılması yasağına paralel bir düzenleme getirilmiştir.

Bu maddede ayrıca 5199 sayılı Kanunun “Denetim” başlıklı 17. Maddesinin 3. Fıkrasındaki “ev hayvanları ile” ibaresi Kanundan çıkarılarak mevcut Kanundaki belediyelerin ev hayvanları ile sahipsiz hayvanları kayıt altına alacağı düzenlemesi, belediyelerin artık sadece sahipsiz hayvanları kayıt altına alacağı şeklinde değiştirilmiştir.

Bu maddede yapılan bir diğer değişiklik, 5199 sayılı Kanunun “Yerel hayvan koruma görevlilerinin sorumlulukları” başlığını taşıyan 18. Maddesinin yürürlükten kaldırılmasıdır.  Yerel hayvan koruma gönüllüsü kurumunun kaldırılması ve hatta sahipsiz hayvanlara bakılmaması şeklinde bir düzenleme getirilmesi; akla, vicdana, insani ve etik değerlere ve Anayasa’nın çevrenin korunmasına ilişkin 56. Madde hükmüne aykırı bir düzenlemedir; çünkü hayvanlar, çevrenin bir unsurudur. Yasa taslağının birçok yerinde Kamu Kurum ve Kuruluşlarının yetersiz kaldıkları ve görevlerini yerine getirmedikleri için hayvan sayısının arttığı açıkça veya zımnen kabul edilmektedir. Yerel hayvan Koruma Gönüllüleri yıllardır sokak hayvanlarının rehabilite edilmesinde birçok belediyeden daha fazla çalışmışlardır. Yerel hayvan koruma gönüllülerine ilişkin düzenlemeyi kaldırmak, yetersiz olduğu aşikâr olan bu kanun taslağının sorunu çözmekten ziyade daha da derinleştireceği gerçeğini ortaya koymaktadır.

15. Teklifin 16. ve 17. Maddeleri; kanunun yayım ve yürütülmesine ilişkindir. Söz konusu maddelerde Kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği düzenlenmiş olup, alt yapı kurulması için bir hazırlık süresi dahi konulmadan, yasa değişikliğinin derhal yürürlüğe girmesi ile öldürme yetkisini yasal olarak ele geçiren belediyelerin büyük bir çoğunluğunun yapacağı tek şey bu hayvanları öldürmek olacaktır. Çünkü 4.000.000 köpek nüfusuna karşın 105.000 kapasiteli bakımevi mevcut olup, bakımevi bulunmayan yerel yönetimlere bakımevi kurmaları için 2028 yılına kadar süre verilmiştir. Bu Kanunun amacı gerçekten de hayvanların barınaklarda rehabilite edilmesi ve sahiplendirilinceye kadar barınaklarda bakılması olsa idi, yürürlük tarihinin de 2028 yılına kadar ötelenmesi gerekirdi. Teklif bu şekilde yasalaşırsa kötü niyetli yerel yönetimlere de hayvanları öldürmeleri için kılıf yaratılmış olacaktır!

16. Bu yasa teklifinde en anlayamadığımız husus hayvan satış ve üretimini yasaklayan bir düzenleme içermemesidir. Madem ki amaç sokak hayvanı sayısının azaltılmasıdır, üretim ve satış devam ederken sayı nasıl azalacaktır?  Petşoplardan, internet üzerinden, kaçak üretim yerlerinden büyük paralar karşılığında evcil hayvan satın alınıp, sıkılınca sokağa terk edildikleri bilinen bir gerçektir. Özellikle yazlık yerlerde sokaklar, terk edilmiş karne hediyesi cins hayvanlarla doludur.  5199 sayılı Yasada acilen ve öncelikle yapılması gereken en önemli değişiklik hayvan üretim ve satışının yasaklanması, bu yasağı ihlal edenlere etkili ve caydırıcı hapis cezaları getirilmesi olmalıydı!  Çünkü bir yandan sokaklardan hayvan toplayıp, diğer yandan üretim ve satışı devam ettirerek hayvan sayısının kontrol altına alınması mümkün değildir. Ancak sunulan yasa teklifinde üretim ve ticaret yine serbest bırakılmış, teklifteki tabirle “ötanazi” odaklı bir yasa çıkarılması amaçlanmıştır.

3. TALEP VE ÖNERİLERİMİZ

Bu yasa teklifi hayvan sağlığı ve hayvan hakları konusunda uzman hukukçuların, veteriner hekimlerin, sahada hayvanlar için çalışan sivil toplum kuruluşlarının ve gönüllülerin görüş ve önerileri alınmadan, sadece sokak hayvanı karşıtlarının asılsız iddiaları doğrultusunda hazırlanmış gayrı adil, gayrı vicdani, gayrı insani ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı niteliktedir.

Bu nedenle;

  • Bütün gerekçeleri haksız ve dayanaksız olan ve kötü niyetli yerel yönetimlere ve kötü niyetli insanlara hayvanları asılsız bahanelerle öldürme yolunu açan bu yasa teklifinin derhal geri çekilmesini,
  • Uzman hukukçular, veteriner hekimler, sivil toplum kuruluşları, saha gönüllüleri gibi konunun tüm tarafları ile kapsamlı bir çalışma yapılarak, bilimsel ve insani yöntemlerle ve yaşam hakkı temelinde hayvan popülasyonunun kontrol altına alınması için çözüm yolları aranmasını,
  • 5199 sayılı Kanunun AŞILA-KISIRLAŞTIR-YERİNDE YAŞAT ilkesini düzenleyen 6. Maddesine dokunulmamasını,
  • 5199 sayılı Kanunda değişiklik yapılarak  hayvan üretim ve ticaretinin derhal yasaklanmasını, mevcut Kanundaki cezaların caydırıcı olmadığı dikkate alınarak sahipli veya sahipsiz hayvanı öldüren, işkence eden, bakım sorumluluğunu yerine getirmeyen, sahipli hayvanı terk eden, hayvan dövüşü üzerinden rant sağlayan, hayvan üretim ve ticareti yapan kişilere,  görevini yapmayan yerel yönetimlere ve yerel yönetimleri denetlemeyen kurum ve kurullara  etkili ve caydırıcı nitelikte cezai yaptırımlar getirilmesini, sahipli veya sahipsiz hayvana karşı işlenen  suçlarda herkese şikayet hakkı verilmesini,
  • Gönüllü kuruluşlarla iş birliği yapılarak, bütçeden pay ayrılarak ve bağış kampanyaları düzenlenerek ülke çapında derhal kısırlaştırma, aşılatma ve sahiplendirme seferberliği başlatılmasını,
  • Kat Mülkiyeti Kanunu başta olmak üzere hayvan sahiplenilmesine engel olan tüm yasal mevzuatta değişiklik yapılarak sahiplenme engellerinin ortadan kaldırılmasını,
  • Geçici bakımevi bulunmayan belediyelere bütçeden yeterli kaynak ayrılarak bakımevi kurmakla yükümlü kılınmalarını, bakımevi için aktarılan kaynağı başka amaçlarla kullanan yöneticilere üst sınırı 4 yıldan az olmamak üzere caydırıcı hapis cezası getirilmesini,
  • Hayvan saldırılarının önemli bir kısmının hayvana nasıl davranılacağının bilinmemesi ve hayvanın bilinçli veya bilinçsiz olarak kışkırtılması sebebiyle meydana geldiği gözetilerek, bu konuda ivedilikle eğitim seferberliği başlatılmasını, bu kapsamda okul öncesi eğitimden başlamak üzere hayvan davranışı, hayvan hakları ve hayvan sevgisi konularının tüm okullarda müfredata dahil edilmesini, TRT ve diğer ulusal TV kanallarında ve radyolarda her gün  prime time ’da yayınlanmak üzere kamu spotları hazırlanmasını

talep ediyoruz.

Bu teklif yasalaşırsa “kötü niyetli” yerel yönetimlere ve kişilere teklifte ötanazi sebebi olarak sayılan “hayvanın saldırgan olduğu”, “bulaşıcı ve tedavi edilemeyen bir hastalığı olduğu”, “kamu güvenliği için tehlike oluşturduğu”, “bulaşıcı hastalık taşıdığı”, “yaban hayatına ve biyolojik çeşitliliğe zarar verdiği” şeklindeki muğlak ve keyfi uygulamaya açık sebepleri bahane ederek sahipsiz hayvanları öldürmelerinin yolu açılmış olacaktır.

Böyle bir yasa, tarihimize kara bir leke olarak geçecek ve toplum hafızasından hiçbir zaman silinmeyecek bir katliama yol açabilecektir.

 

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ
HAYVAN HAKLARI KOMİSYONU