IV.Stajyer Avukatlar Kurultayı

9438

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI’NIN, 30 NİSAN 2011 TARİHİNDE MUĞLA’DA, TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ İLE MUĞLA BAROSU TARAFINDAN ORTAKLAŞA DÜZENLENEN “IV.STAJYER AVUKATLAR KURULTAYI”NIN AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA

 

Muğla Barosu’nun Değerli Başkanı,

Değerli Baro Başkanları,

Sevgili Stajyerler,

Sizleri Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu adına, kendi adıma sevgi ve saygı ile selamlıyorum.

İlk kez 2008 yılında Ankara Barosu tarafından düzenlenen “Stajyerler Kurultayı”nın bu yıl dördüncüsünü düzenliyoruz. Birinci Stajyerler Kurultayı’nın açılışında Ankara Barosu Başkanı olarak yaptığım konuşmada,    Türkiye Stajyerlerinin ilk buluşmasının daha sonraki buluşmaların başlangıcı olmasını, yenilerinin yapılmasını, giderek kurumsallaşmasını, stajyerlerimizin genç fikirlerinin daha iyi olmaya doğru sürdürdüğümüz yolcuğumuzda bizlerin önünü aydınlatmasını,  bizlere yeni açılar ve açılımlar getirmesini dilemiştim. Bu dileklerimin o günden bugüne belli ölçüler içersinde de olsa gerçekleştiğini görmüş olmaktan duyduğum mutluluğu özellikle bilmenizi isterim.  

Sevgili Stajyerler,

2008 yılında yapılan “Birinci Stajyerler Kurultayı”nda ifade edilen sorunların en başında, stajyerlerimizin sigortalı olmamaları geliyordu. Türkiye Barolar Birliği olarak yaptığımız çalışmalar sonunda bu sorun, 25 Şubat 2011 tarihinde yürürlüğe giren ve “Torba Kanun” olarak isimlendirilen 6111 sayılı Kanunla Sosyal Güvenlik Kanununda yapılan değişiklikle çözümlendi. Bu kanun gereğince tüm stajyerlerimiz, sigorta primleri Türkiye Barolar Birliği tarafından ödenmek suretiyle 01 Mart 2011 tarihinden itibaren sigortalı oldu.

Türkiye Barolar Birliği’nin çalışmaları sonucu yürürlüğe konulan bu yasal düzenleme yapılmamış olsaydı, 5510 sayılı Kanunun 60.maddesinde sayılan Genel Sağlık Sigortası hak sahibi sayılmayan stajyer avukatlar (emekli geliri bağlananlar, ebeveynden gelen sigortalılık, eş durumundan hak edilen sigorta menfaatliliği gibi.) 01.01.2012 tarihinden itibaren tabi tutulacakları gelir testi sonucu belirlenecek gelir durumlarına göre prim ödemek durumunda kalacaklardı. Bu durumda gelir düzeyi asgari ücretin 1/3 ünden yüksek olanların ödemek zorunda kalacakları sigorta primin oranı, asgari ücret düzeyinde gelir elde edenler için brüt asgari ücretin %12’si, yani  95,58TL. ve  yıllık 1146,96 TL  olacaktı.

TBB tarafından stajyer avukatların genel sağlık sigortası primlerinin ödenmeye başlamasıyla: stajyer avukatlar, genel sağlık sigortalısı olarak kamu ve özel sağlık hizmetlerinden işçi, memur ve emeklilerle aynı koşullarda yararlanabilme olanağına kavuşmuşlar, yanı sıra 01.01.2012 tarihinden itibaren staj süresi boyunca bizzat ödemek zorunda kalacakları 1146,96 TL.tutarındaki sigorta primini ödemekten kurtulmuşlardır.

Sevgili Stajyerler,

Şimdi çözüm bekleyen sorun, stajyer kredilerinin, kredi olmaktan çıkarılarak, yani geri ödenme koşulu ortadan kaldırılarak maaşa veya ücrete dönüştürülmesidir. Kanun değişikliğini gerektiren bu sorunun çözümü, aynı zamanda kaynak yaratma sorununun çözümüne bağlıdır. Elimizdeki en önemli kaynak olan vekalet pulu bedeli, bu sorunun çözüme bağlanması için yeterli değildir. Zira bu kaynakta toplanan paranın önemli bir kısmı, gerek meslektaşlarımıza, gerekse stajyerlerimize sağlık yardımı olarak ödenmekte, bu kaynaktan her baroya avukat sayısına bağlı olarak önemli miktarda pay aktarılmakta, stajyerlerimizin sigorta primleri bu kaynaktan karşılanmaktadır. Bu durumda sorun, pul bedellerini artırmak veya hakim/savcı stajyerlerine olduğu gibi avukat stajyerlerine de devlet tarafından maaş ödenmek suretiyle çözümlenebilir. Bu aşamada konuyla ilgili olarak şunu söyleyebilirim; Türkiye Barolar Birliği yönetimi olarak çözüm odaklı bir anlayışa sahibiz ve diğer başka sorunlarda olduğu gibi bu sorunun da takipçisiyiz. Onun için hiç kimse bunun üzerinden popülizm yapmaya, bu konuyu istismar etmeye, bundan geçinmeye, bu bağlamda kendisine veya mensubu olduğu Baroya bundan bir şeyler çıkartmaya kalkmasın.      

Sevgili Stajyerler,

Türkiye Barolar Birliği yönetimi olarak önem verdiğimiz, üzerinde son derece duyarlı olduğumuz bir diğer husus staj eğitimidir. Staj eğitimi ile ilgili konuları ve sorunları görüşmek üzere Barolarımızın staj kurulu başkan ve temsilcileriyle 25 Aralık 2010 tarihinde Ankara’da Türkiye Barolar Birliği’nde bir toplantı düzenledik. Yine geride kalan üç aylık dönemde değişik Barolarımızda staj yapan 180’e yakın stajyerimizi Ankara’da Türkiye Barolar Birliği tesislerinde bir hafta süreyle misafir ettik. Bu süre içersinde değişik sosyal etkinliklerin yanı sıra stajyerimize yaratıcı drama başta olmak üzere meslek etiği odaklı eğitim verdik. Bu ve benzeri eğitim çalışmalarının önümüzdeki süreçte de çeşitlendirilerek devam edeceğini bu vesile ile ifade etmek isterim.

Sevgili Stajyerler,

Türkiye Barolar Birliği olarak üzerinde çalışma yaptığımız bir diğer husus, ülkemizin değişik bölgelerinde gerek staj eğitimi, gerekse meslek içi eğitim yapılabilecek eğitim merkezlerinin açılmasıdır. Bu amaca hizmet etmesi için Ankara’nın Ayaş ilçesinde halen inşaatı sürmekte olan tesisin projesinde değişiklik yapılmış ve bu yer vereceği diğer hizmetlerin yanı sıra eğitim merkezi olarak kullanılabilecek bir tesise dönüştürülmüştür. Önemli bir aksaklık veya engel olmadığı takdirde bu tesis 2012 yılında hizmet vermeye başlayacaktır.

Sevgili Stajyerler,

Türkiye’nin pek çok sorunu var. Bu sorunların en başında kalite gelmektedir. Dinamik bir kavram olan kalite, beklentileri ve ihtiyaçlar toplamını aşmak demektir. Avukat olarak kaliteyi yakalamak zorundayız. Esasen avukat, sadece mesleği yapış biçimiyle değil, özel yaşamıyla, giyimiyle, davranışıyla, duruşuyla, ilişkileriyle kaliteli olmak durumundadır. O nedenle kalite, Türkiye Barolar Birliği olarak üzerinde en çok durduğumuz hususların başında gelmektedir. Bu konuda yürüttüğümüz çalışmaların en önemlisi hukuk öğretiminin ve hukukçu eğitiminin kalitesini yükseltmekle ilgilidir. Bu bağlamda, Haziran ayı içersinde hukuk öğreniminin yeniden yapılanması için Türkiye’deki tüm Hukuk Fakültesi Dekanlarıyla bir toplantı yapacağız. Gerek bu toplantı, gerekse Baro Başkanlarımızla yapacağımız toplantı sonrasında, Bologna süreci esas alınarak şekillenecek kaliteli bir hukuk öğreniminin gerçekleşmesinin takipçisi olacağız. Halen üzerinde çalıştığımız Avukatlık Yasası ile getirilecek yeni kurumlar ve düzenlemelerle avukatlık mesleğinin kalitesini beklentilere cevap verecek, ihtiyaçları karşılayacak hale getireceğiz.

Sevgili Stajyerler,

Avukatlık mesleğinin kalitesini yükseltmek, kaliteli avukatlar yetiştirmek, meslek örgütümüz olan Baroların kurumsal kalitesini artırmak için her şeyden önce yönetim kalitemizi geliştirmemiz gerekir. Bu ise ancak, meslek örgütlerimizin hedeflerini iyi bilen, tüm kararlarını bu hedefler doğrultusunda alan,  söylem ile eylem birlikteliğini sağlayan liderlerle mümkün olur. Kaldı ki avukat, bulunduğu her ortamda ve ilişkide lider konumunda olan, olması gereken kişidir. Dünya siyasi tarihinin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, başta Fransız İhtilali, Amerikanın Bağımsızlığı, dünyanın ilk yazılı anayasası olan Amerikan Anayasası gibi devrim niteliğindeki tüm eylemlerde, dünya tarihini değiştiren ve dönüştüren tüm siyasi olaylarda, gerek eylem, gerekse düşünce lideri olarak avukatlar vardır.    

O nedenle ve izninizle yarının liderleri, Baro Başkanı, Türkiye Barolar Birliği Başkanı olacak olan sizlere liderlik üzerine bir şeyler söylemek isterim.

“Felsefenin başlangıcı da, sonu da özgürlüktür. İnsanoğlu duraksamamak ve hareket etmek için doğar” diyor Schelling. Burada insanoğluna duraksamamak ve hareket etmek olarak yüklenen görev “yapmak”tır.  Yapmak, mutlak olarak duraksamamayı ve hareket etmeyi gerektirir, ama hiç duraksamamak ve sadece hareket etmek yapmak demek değildir. Yapmakla kastedilen Anglosaksonların deyişiyle “not motion, but action”, yani “hareket/ eylem değil, icraattır.”

İcraat yapmak, yapabilmek için vizyon gerekir. Düşünsel ve eylemsel boyutlarıyla liderlik yaklaşımının başat öğesi olan vizyon, Meksikalı şair Octavia Paz’ın özlü açıklaması ile; “An’ın kaosunda gizli ve var olan amacı görmektir. Vizyon, bir insana, bir kuruluşa veya bir ulusa yeni olanaklar sağlayacak olanı bulmaktır. Vizyon, gündelik yaşamın keşmekeşi içinde yaşamın nasıl bir şey olabileceğini görmektir. Vizyon, kendi başına bile insana yaşama amacı ve hevesi veren o derinlerdeki insan maneviyatı ile uğraşmaktır. Vizyon, çevresinde insanların oturduğu alev alev yanan bir kamp ateşidir; ışık verendir; enerji verendir; sıcaklık verendir; birleştirendir.”

Latincede birden fazla anlam yüklenen videre fiilinden türetilen visio sözcüğü uyanık olmak, anlamak, kavramak karşılığında kullanılmakta olup hayalperest, düşlerde dolaşan kişilere de vizyoncular denir.  Başlangıçta mistik anlamlar yüklenerek de kullanılan vizyon sözcüğü günümüzde liderleri ve iyi yöneticileri birbirlerinden ayıran özelliklerin bütünü olarak değerlendirilmektedir. 

“Bir yolda yürüyen yolcunun sadece ufku görmesi yeterli değildir. Ufkun ötesini de mutlaka görmesi gerekir.” diyor Büyük Atatürk. Bu maksimden bakıldığında vizyon Mustafa Kemal’in yaptıklarıdır. Yani “ufkun ötesini görmektir.” Yani bir topluma, bir devlete, bir örgüte yönelik olarak bir gelecek düşlemek, bir gelecek tasarlamaktır. Var olanla, olması gerekeni gerçekçi biçimde dengelemektir. Bilinenden bilinmeyene gidebilmek için gerçekleri, ümitleri, hayalleri harekete geçirerek, fırsatları kurgulayarak bir gelecek yaratabilmektir. Riske girebilmektir. Sosyal örüntüleri geniş bir çerçevede algılayarak, kendi kişisel değerleri yönünde insanları harekete geçirmektir.

Sevgili Stajyerler,

Eskiden lider denildiğinde hepimizin aklına askerler, askeri kahramanlar gelirdi. Bu kahraman liderler ne yaptıklarını, ne yapmak istediklerini, neyi hedeflediklerini, hedefledikleri yere nasıl gideceklerini çok iyi bilirlerdi. Öyle oldukları için kendileri en önde yer alırlar ve ekiplerini de beraberlerinde götürürlerdi. Türkiye bağlamında baktığımızda biz liderliği Atatürk’ün şahsında tanıdık. Büyük Atatürk bize ve tüm dünyaya liderlik dersi verdi.

“Her sivili militarize edebilirsiniz, ama hiçbir militeri sivilize edemezsiniz.” diyor Fransızlar. Dünya siyasi tarihinde bunun iki istisnası vardır. Birincisi Büyük Atatürk’tür, ikincisi De Gaulle’dür. Her ikisi de asker olmalarına rağmen sivil bir kafaya ve ruha sahip oldukları için toplumlarını sivilleştirmekle başladılar işe, bunda ve yaptıkları diğer her işte başarılı oldular. Ama o günler, o liderlerin zamanı artık geride kaldı. Öyle olduğu için o nitelikte ve çapta liderler günümüzde yok artık.

“Dünya gürültü yapanların değil, yeni değerler yaratanların etrafında dönüyor. Hem de sessizce …” diyor Nietzsche. Bugün dünya Nietzsche’nin bunu söylediği zamandan çok daha fazla yeni değer yaratanların etrafında dönüyor. Öyle olduğu için, günümüzün dünyası geçmişteki tüm zamanlara oranla çok daha fazla bilgi yoğun bir dünya olduğu için, başkaca şeylerde olduğu gibi liderlik konusundaki yaklaşımlar ve anlayışlar da düne göre çok farklı. Çok farklı, zira günümüzde kimse gelecekte ne olacağını bilemiyor, kestiremiyor. Bu belirsizlik ve kestiremezlik hızlı değişimin sonucudur.

Belirsizlik, kestirilemezlik, küreselleşme, bilgi teknolojilerinin gerçekleştirdiği teknolojik devrim, esnek takım ve organizasyonlara sahip olma gereksinimi, insanların farklılaşan beklentileri günümüzün liderlik kavramını ve özelliklerini de bütünüyle değiştirdi. Eskiden bir işin başında olmak, bir işi yönetmek, bir işe ön ayak olmak lider olmaya yetiyordu, oysa şimdi yetmiyor. Güç sahibi olmak, iktidar sahibi olmak, yetkiyi, otoriteyi kullanmak, insanları yönetmek günümüzde artık liderlik olarak kabul edilmiyor.

Yönetmek fiilinin kökü Latince “el” anlamına gelen “manus” sözcüğünden  gelir. Bu sözcüğün ana kolu ise İtalyanca savaş atlarını idare etmek sözcüğünden türetilen ve modern dillerde “at terbiyeciliği” olarak kullanılan sözcüğe dayanır. Buna göre fiili şeyler, ele avuca sığmaz şeyler, bu bağlamda atlar, kılıçlar, kalemler, küçük çocuklar, sermaye, finans, para, stoklar, hisseler, makineler, enerji gibi maddesel kaynaklar ve zaman yönetilebilir. Ama insanlar yönetilemez, belki sadece yönlendirilebilir. O nedenle günümüzde liderlik yönetmeden yapılan bir şeydir. Onun için günümüzün lideri, insanları özgürleştiren, motive eden, geliştiren, gerektiği zaman öne geçmeden ortadan kaybolan kişidir.   

Zamanımızda liderlik pozisyona bağlı olmadığı gibi statüye de bağlı değildir. Liderlik artık, var olandan, elde olandan daha iyisini becerebilmekle, bir yol bulabilmekle, yol yok ise yol yapabilmekle, insanlara bunu gösterebilmekle, insanları inandırmakla ve eyleme geçirebilmekle mümkün olan bir şeydir. Onun için günümüzde pozisyon sahibi olanlar, makam sahibi olanlar liderden sayılmıyor. Kimler mi liderden sayılıyor? Yaptıkları işe inancı olanlar, işe ve hedefe kilitlenenler, sadeliği yaşam tarzına dönüştürenler,  kasılmanın yerine alçak gönüllülüğü koyanlar, vefalı, adil ve dürüst olanlar, kerameti kendinden menkul olmayanlar, gerçekleri söyleyenler, şeffaflığı, katılımcılığı yönetim ilkesi haline getirenler,  sosyal adaleti teşvik edenler, algılaması güçlü olanlar, konuşmaktan daha çok dinlemesini bilenler, konuştuğunda ise Mevlana’nın “Dün ile beraber gitti cancağızım/Ne var ise düne ait/Şimdi yeni şeyler söylemek lazım” dediği gibi “yeni şeyler söyleyenler” liderden sayılıyor.

Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür eder, sevgi ve saygılar sunarım.

Av.V.Ahsen Coşar
Türkiye Barolar Birliği Başkanı

 

Fotoğraflar


Fotoğraf 1

Fotoğraf 2

Fotoğraf 3

Fotoğraf 4

Fotoğraf 5

Fotoğraf 6

Fotoğraf 7

Fotoğraf 8

Fotoğraf 9

Fotoğraf 10