Sempozyum Açış Konuşması

8204

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI’NIN, TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ, T.C. YARGITAY BAŞKANLIĞI, T.C. İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ VE MALATYA BAROSU TARAFINDAN 23-24 HAZİRAN 2011 TARİHİNDE MALATYA’DA DÜZENLENEN “TÜRK-ALMAN ULUSLARARASI İŞ HUKUKU (TOPLU İŞ HUKUKU-COMPLIANCE)” KONULU ULUSLARARASI SEMPOZYUMUN AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA

 

İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin Sayın Dekanı,

Malatya Barosu’nun Sayın Başkanı,

Yargıtay 9.Hukuk Dairesi’nin Sayın Başkanı,

Değerli Yargıtay Üyeleri,

Sevgili Meslektaşlarım,

Değerli Konuklar,

“Türk-Alman Uluslararası İş Hukuku” konulu sempozyuma hoş geldiniz. Sizleri, Türkiye Barolar Birliği adına, kendi adıma sevgi ve saygıyla ile selamlıyorum.

Değerli Konuklar,

Geride bıraktığımız yüzyılın en önemli analitik fütüristlerinden ve yönetim bilgelerinden olan Peter F.Drucker’in, benim bu konuşmamda referans olarak aldığım “Kapitalist Ötesi Toplum” isimli özgün eserinde yazdığı üzere, iş denilen şey, insanın dünyaya gelmesiyle birlikte var olmuştur. İş, yani çalışma üzerine yazılmış en eski metin, Antik Yunanlı Hesiod’un M.Ö.800’lerde yazdığı “İşler ve Günler” isimli şiiridir. Bu şiirde, bir çiftçinin yaptığı işler anlatılmaktadır. M.Ö.70-19 yılları arasında yaşayan Virjil’in en güzel Roma şiirlerinden biri olan “Georgics” isimli şiiri aynı gerçekte çiftçilerin iş ve çalışma hayatını anlatan bir şarkılar dizisidir.

Doğu edebiyatında iş ve çalışma hayatı çok fazla işlenmemiştir. Dünyanın bu bölgesinde kayda değer en önemli olay, Çin İmparatoru’nun yılda bir kez elini sapana dokunarak pirinç ekimini kutsamasıdır. İmparatorluk düzeyinde yapılan bu merasim iş ve çalışma hayatına verilen değerin resmi bir göstergesidir.         

Birer gösteriden ve sembolik jestten ibaret olan iş üzerine yazılmış şiirlerin, yapılmış şarkıların dışında iş ve çalışma konusu, yazılı tarih boyunca ne Batı’da, ne de Doğu’da çok fazla işlenmemiştir. Zira iş denilen, çalışma denilen şey, eğitimli insanların, asillerin, varlıklı kişilerin dikkatine değecek, ilgisini çekecek bir şey olmayıp sadece kölelerin yaptığı bir şeydir.

1700’den başlayarak inanılmayacak kadar kısa bir elli yıl içinde zanaat becerilerinin esrarengizliği anlamına gelen “techne” sözcüğü ile organize, sistematik amaçlı bilgi anlamına gelen “loji” sözcüğünün birleşmesinden oluşan “teknoloji” icat edildi.

Ardından Fransa’da ilk mühendislik okulu, Almanya’da ilk tarım okulu açıldı. 1750 ile 1800 yılları arasında patentler, kraliyetin imtiyazlı kullarını zenginleştirecek tekeller olmaktan çıkarılıp, bilginin aletlere, ürünlere ve süreçlere uygulanmasını teşvik etmek için icatlarını yayınlamaya razı olan mucitleri ödüllendirmek için verilmeye başlandı.

Bu durum sadece İngiltere’de mekanik keşifler yüzyılını başlatmakla kalmadı, aynı zamanda zanaatlerin esrarengizliğine ve gizliliğine de son verdi. Bütün bu gelişmeler giderek tecrübeyi bilgiye, çıraklığı ders kitabına, gizliliği metodolojiye çevirdi.

Bütün bunlar, bizim daha sonradan “Sanayi Devrimi” dediğimiz şeyin, yani yeni bir toplumun ve onun uygarlık teknolojisinin bütün dünyaya yayılması sonucunda oluşan olağanüstü değişimin temel unsurlarıdır.

Sanayi Devrimi ile başlayan toplumun değişmesindeki bu eşi görülmemiş hız işçi sınıfını doğurdu. Buna bağlı olarak ve zamanla ideoloji olarak Marksizm, sistem olarak komünizm tüm dünyada ağırlığını hissettirmeye başladı.

Yeni oluşan ekonomik ve toplumsal düzenle birlikte iş ve çalışma hayatında işçiler ile işverenler arasında hak ve menfaat ekseninde çatışmalar, gerilimler, kavgalar ortaya çıkmaya başladı ve sonunda  hukuk gerilimli bu alana el atmak zorunda kaldı. “İş Hukuku” dediğimiz, hem özel, hem de kamusal karakterli yeni disiplin böylece ortaya çıktı.

Bu yeni disiplin ile birlikte iş yaşamının kendisi, işçinin, işverenin hakları, görev ve yetkileri hukukun düzenlemesine tabi tutuldu. Daha da ötesi “İkinci Kuşak Haklar” adıyla insan hakları kategorisine dahil olan sosyal ve ekonomik haklar anayasal haklar arasına girdi ve  teminata bağlandı. 

Değerli Konuklar,

Özü itibariyle bir koruma hukuku olan, yani daha güçlü olan işveren karşısında, daha zayıf konumda bulunan işçiyi koruma anlayışı üzerine kurulu olan iş hukuku ve bu hukuka egemen olan ilkeler “sosyal hukuk devleti” olmanın gereğidir.

Ülkemiz hukuk yaşamı içinde en genç disiplinlerden birisi olmasına rağmen İş Hukuku, avukatlarımızın, akademisyenlerimizin, yerel mahkeme yargıçlarımızın, Yargıtay’ımızın çabaları ve katkılarıyla son derece gelişmiş dinamik bir hukuk dalı haline geldi.

İşte! İki gün sürecek olan bu sempozyumda İş Hukukunun önemli kavramları ve kurumlarından olan toplu iş sözleşmesi, arabuluculuk, grev, sendikal özgürlük gibi konuların yanı sıra “compliance” kavramının iş hukuku boyutu da ele alınacaktır.

Anglo-Sakson orijinli bir kavram, anlayış ve ilke olan “compliance” sözcüğü Türkçe “uyma, uyum, razı olma, itaat, uygunluk” gibi anlamlara gelmektedir. İngilizce “acting according to certain accepted standarts”, yani “kabul edilmiş belirli standartlara göre hareket etmek” olarak tanımlanan “compliance” kavramının medikal, telekom, ticaret, ekonomi, bilişim, bilgisayar, askeriye, hukuk gibi çok geniş bir uygulama alanı ve terminolojik karşılığı vardır. Hukuk alanından bir örnek vermek gerekir ise “compliance with law” deyiminin Türkçe karşılığı “hukuka uygunluk” tur. Diğer bir ifade ile yasa koyucunun belirlediği hükümlere uyulması, bu hükümlerin her koşulda uygulanmasıdır.

Şimdilerde ve giderek İş Hukuku alanında da uygulama yeri bulmaya başlayan “Labor Law Compliance”, yani “İş Hukuku Uygunluğu/Uyumu” işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi, iş güvenliklerinin gerektirdiği önlemlerin alınması, başta ücretleri olmak üzere maddi ve manevi menfaatlerinin ve diğer haklarının korunması ile ilgili her türlü hukuki ve yasal kurallara ve düzenlemelere uyulması anlamına gelmektedir.

Gerek ülkemizin, gerekse Almanya’nın seçkin akademisyenleri, hakimleri, avukatları tarafından ele alınarak incelenecek olan bütün bu konular inanıyorum ki İş Hukuku ile ilgili olarak bildiklerimize, biriktirdiklerimize çok şey katacaktır.

Gerek zamanlarını bizlere tahsis ettikleri, gerekse bilgi ve deneyimlerini bizlerle paylaştıkları için değerli konuşmacılara, sempozyumun düzenlenmesindeki önderlikleri için Değerli  Başkanımız Sayın Mustafa Kılıçoğlu ile Değerli Dekanımız Sayın Kemal Şenocak’a Türkiye Barolar Birliği adına, kendi adıma, izninizle sizlerin adına teşekkür ediyor, hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum.

Av.V.Ahsen Coşar
Türkiye Barolar Birliği Başkanı